Bolvadin'in Temel Taşları

 

 CEYLİK GADİR  (KADİR CİĞERCİ)

Hamamcı Ceylik Gadir 1902’de Bolvadin’in Hacıhalife Mahallesi’nde dünyaya geliyor. Çiftçi olan babasının Adı “Ali” dir. Kahvehane ve hamam işletmeciliği yapmıştır.

   Kadir Ciğerci; orta boyda, zayıf vücutlu, sert görünüşlü birisi idi. Sabahın köründe hamama gelir, gece geç vakit evine giderdi. Çocukları ve torunlarıyla on altı kişi birlikte, bir evde kavgasız-dövüşsüz yaşarlardı. Ağzından sigara pek eksik olmazdı. Saflık derecesinde iyi niyetli bir kişi idi. Saflığından faydalanan dostları, buna devamlı şaka yaparlardı. Alçak gönüllü ve mütevazi olup, çok bonkör ve merhametli idi. Evine götüreceği yiyeceği, geniş pembe çevresinin (büyük mendil) içine doldurur, bastonunun sap kısmına geçirip omzuna alarak evine götürürdü. Hamama gelemeyen yaşlı fukara kişilerin evine gidip bir arabaya bindirir; hamama getirir; keseler, sabunlar, durular, kendi eliyle tıraş eder, maden suyunu da içirttikten sonra tekrar evine bırakırdı. Bazen sıkıldığı zaman, hamam karşısında komşusu olan Terzi Bahattin Duru’nun ve Terzi Davulcu’nun yanına giderek hem kahvesini içer, hem de stres atardı. Hamama gelen kişinin benzine bakarak hasta olup olmadığını anlardı. Şüphelendiği kişiye hastalığını sorar, ne yapması gerektiğini belirtirdi. Belli mevsimlerde gölden sülük getirtir, hamamda kimse kalmayınca bu sülükleri hastalara vururdu. Çamurlu ayakkabıyla gelen kişilerin ayakkabısını, giderken etrafı tekrar kirletmesin diye yıkardı. Dostun birisinin oğluna-kızına şerbet içileceği (söz kesileceği) zaman, giderken yanında büyük bakır cezvesini ve kahvesini götürür, kahve pişirme işini üstlenirdi.

CİĞERCİLER

1921 yılının Eylül ayının başları…Yunan birlikleri Afyon’u işgal ediyorlar ve Bolvadin’in şehir merkezine girmeyip “Durayeri” dediğimiz Üçhüyükler Bölgesi’ne konuşlanıyorlar. Bolvadin’in her mahallesinde de, her gün iki asker devriye geziyor. Halktan yiyecek istiyorlar. Ciğerci sülalesinin büyükleri bu işgali hazmedemiyor ve bunlara bir oyun oynamak istiyorlar. Bir gün mahallede devriye gezen iki askeri, yemek yemeleri için evlerine davet ediyorlar. Yemek sırasında “yaprak dolması” gelince askerleri öldürmeyi planlıyorlar. Askerler sofraya oturuyor; çorba, pilav derken yaprak dolması sofraya konunca, hepsi de saldırıp orada dördünü de öldürüyorlar. Dışarıya çıkan evin reisine komşuları “Öldüler mi?” diye sorunca adam: “Ciğerlerini bile söktük!” diyor. Ölüleri samanlığa taşıyorlar ve o günden sonra lakapları “Ciğerci” kalıyor.

   UZUN  KAHVEHANE

Ceylik Kadir, o günün ve ailesinin şartlarından dolayı hiç okula gitmemiştir. Askerlik zamanına kadar kahvehanelerde çay dağıtmış ve ocakçılık yapmıştır. 1950 yılından önce, Çınar’ın karşısındaki Zafer Sineması ve Taktaklar’ın dükkandan başlayıp Fotoğrafçı Tacettin’in dükkanın bitimine kadar olan yer kahvehane imiş. Halk buraya “Uzun Kahve” dermiş. Daha sonra sahibi tarafından araları bölünerek dükkan haline getirilip satılmış. Dört yıl yaptığı askerliğini bitiren Kadir Ciğerci, eniştesi olan Ahmet Çetinayak’la birlikte bu kahvehaneyi kiralarlar ve araları dükkan olup bölünene kadar burayı uzun yıllar çalıştırırlar. Evliliğinden üç oğlu bir kızı olur. Oğullarından Ahmet ve Kemal yemenicilik yaptılar, Ali İhsan ise koyunculuk yapmış olup hepsi de vefat ettiler.

RÜSTEM  PAŞA  HAMAMI

Bu hamam, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Rüstem Paşa’nın Bolvadin’e yaptırdığı külliyenin bir parçasıdır. Devrin büyük mimarı Mimar Sinan tarafından 1553 tarihinde yapılmıştır. Batı tarafından erkekler, Doğu tarafından kadınlar girer. Kubbenin üzerinde cam ışıklıklar vardır. Hamamın suyu dağdan borularla gelirken, son zamanlarda terkos suyu kullanılmaya başlanmıştır. Kullanılan sıcak su, bir kanal vasıtasıyla dükkanların altından geçerek Sellikbaşı’na dökülmekte, kışın kalorifer vazifesi görmektedir. Hamama, zamanında merdivenle çıkılıp girilirken, zamanla yolun doldurulmasından dolayı üç metre aşağıda kalmıştır. Hamama girildiğinde “soğukluk” kısmında sekizgen bir havuz vardır.

Ceylik Ağa kışın havuzun yanına, büyük varilden bozma bir soba kurardı. Soba, soyunma odalarının bulunduğu bölgeyi ısıtırken, etrafında da havlular, peştamallar kurutulurdu. En zor mesleklerden birisi de hamam işletmeciliğidir. Gün doğmadan hamamın açılması ve suyun kaynatılması gerekir. Devamlı sıcak-soğuk arasında olunduğu için, hasta olma riskin çok fazladır.  Hamama giren kişiye önce peştamal verilir. Çıkacağı zaman, iki havlu ve baş havlusu verilir. Kişi, hamamdan çıkıp giyinme odasına oturduğunda, sırt havlusu ve baş havlusu tekrar değiştirilir. Hamamda yıkananlardan artan artık sabunlar toplanır ve portakal büyüklüğünde top haline getirilir. Bu sabunlar, kirli havlularla birlikte eve gönderilir. Evin hanımları, kazanın içerisine bu sabunu ve biraz da kil atarak havluları kaynatıp yıkar. Bu olay haftada bir sefer tekrarlanır. Bir hamamda mutlaka külhancı ve keseci bulunur. Külhancı, dağdan getirilen meşe ağacı ve köklerini yarar ve suyu sıcak tutmak için çalışır. Bu hamamın külhancısı Selim Leylek ve Nebi Kırık idi. Kesecinin görevi, isteyen müşteriyi keseler, sabunlar, durulardı.

   ŞEYTAN  VE  CİN

Şeytan, Hz. Adem’e secde etmediği için cennetten kovulan, Allahın emirlerine karşı kulları kötülüğe yönelten, gözle görülemeyen varlıklardır. Şeytan, insanoğlunun düşmanıdır. Onu yoldan çıkartıp, günah işlettirmeye teşvik eder. Bazı kişiler bir suç işlediği zaman hemen savunmaya geçer ve “Şeytana uydum.” diyerek suçu hemen şeytanın üzerine atar. Bazı şeytanlaşmış kişiler için de: “Şeytana külahını ters giydirir.” derler. Çok şeytanlaşmış kişi için de: “Şeytan Çay tarafından gelirken, ‘Bolvadin’de şu kişi var’ denilince hemen geri dönmüş.” derler. Gece ihtilam olan kişi de: “Şeytan avzıttı” der. Biz küçükken büyüklerimiz; hamamda, küllüklerde, bulaşık suyu dökülen yerlerde şeytan ve cin olduğunu söylerlerdi. Hep bu korkuyla yaşadık ve oralardan geçerken okuyup “destur” çekerdik. Ayrıca hamamda tek başımıza kalmamamızı, şeytanın veya cinin gelebileceğini belirtirlerdi. Şimdi şeytandan ve cinden hiç bahsedilmiyor. Herhalde, toplumun her kesiminde, şeytanları ve cinleri üçe katlayacak kişilerin olduğundan kaynaklanıyor. Şeytanın görevini üstlenmiş kişilerden kaynaklanıyor.

Hacımuratlar’ın Basri Ekici’nin babası Mustafa amca’m vardı, rahmetli oldu. Mustafa amcam; çok sakin, sabırlı, mütevazi, mazlum bir kişi idi. Bir gün Hacımuratlar’ın çiftlikten yorgun-argın evine gelir, akşam yemeğini yedikten sonra hamama gitmek ister. Evden bohçasını hazırlarlar ve yatsı yakın Ceyliğin Hamam’a gider. İçeride iki kişi vardır ve biraz sonra onlar da çıkarlar. Biraz su dökündükten sonra tıraşlığa girer. O sırada Hamamcı Ceylik Kadir içeriye bakar ve kimsenin olmadığını görür. Bu sırada Mustafa amca’m tıraşlıktan çıkıp hamamın içerisine girer ve göbek taşına sırtüstü yatar. Gündüzkü yorgunluğun ve yediği katmerin ağırlığı çöker ve orada uykuya dalar. Ceylik Kadir de hamamı kilitleyip evine gider, yatar. Sabah gün ışımadan kalkar, gece sokak lambalarının ışığı altında hamama varır. Besmeleyle kapıyı açar, eline bir kova alarak temizlik için hamamın yıkanılan yerine girer. Göbek taşında yatan kişiyi görünce, şeytan sanarak irkilir ve iki adım geriye çekilir. Orada hemen ezan okuduktan sonra bildiği sureleri de okur. Yatan kişi hiç kımıldamamaktadır. Cesaretini toplayıp yanına yaklaştığında, bunun Hacımuratlar’ın Mustafa olduğunu görür. Bunun gece geç vakit geldiğini hatırlar ve biraz rahatlar. Omzuna dürterek uyandırmaya çalışır. Mustafa amca’m gözlerini açtığında, kubbenin üzerindeki deliklerden içeriye süzülen gün ışığını gördüğünde o da şaşırır. Sabaha kadar orada uyuduğuna inanamaz. Çok güzel uyuduğunu ve dinlendiğini belirtir.

   CEYLİĞİN  HAMAM

Rüstempaşa Hamamı’nın adını çok kişi bilmez, “Ceyliğin Hamam” derdi. Hamamın Bedesten tarafından olan kapı kısmından erkekler, tam arkasındaki Buğday Pazarı olan caddedeki kapısından da kadınlar girerdi. Gün doğmadan önce erkekler için açılan hamam, 11.00’e kadar devam eder, sonra kadınlar girerdi. Kadınlar, iki saat önceden hamamın arka kapısında ellerinde kovaları, tasları, bohçalarıyla beklerler; kurna kapmaya çalışırlar. Bazen hamamın kadın natırı kapıyı açar ve ellerindeki kovaları alıp kurna başlarına koyarak onlara yer ayırır. Erkeklerin çıkma vaktine doğru, kadınlar kapıyı açması ve erkeklerin acele etmesi için, hamam kapısını ellerindeki taslarla dövmeye başlarlar. Bu hareket toplumumuzda deyim haline gelmiştir ve bir yere hızlı vuran kişiler için “Hamam gapısı gibi ne dövüyon!” denmeye başlamıştır. İkindi vaktine kadar kadınlara açık olan hamam, daha sonra yatsı sonuna kadar erkeklere açık olurdu. Bilhassa kadınlar, mübarek gün olan cumaya temiz çıkmak amaçlı, perşembe günleri hamama giderlerdi. Ev temizliği yapan kadınlar, temizlik bitiminde hamama giderlerdi. Erkeklerin hamam faslı biraz sakin olsa da, kadınlarınki çok kalabalık ve tantanalı olur. Bir kurna başında en az on kadın yıkanmaya çalışır. Bazen natır, çok su kullanılmasın diye, bazı kurnaları tıkar. Bayramlardan iki gün önce başlayan hamam telaşı çok neşeli geçerdi. Berbere gidilir tıraş olunur, arkasından “bayram hamamı” dediğimiz hamama mutlaka gidilir, bayrama temiz ve yeni giysilerle çıkılırdı.

KESELENEN  EŞEK

Eskiden şaka yapanlar ve şakayı kaldıranlar çoktu. Çok kişi birbirine şaka yapardı. Ceylik Kadir Ağa’nın, saf ve iyi niyetli olmasından faydalanmak isteyen bazı kişiler ona şaka yapar, kızdırmak isterlerdi. Hamamın kubbesinde, içerisinin aydınlık olması için yuvarlak camlı pencereler var. Bu pencereler “buzlu cam” dır. Dışarıdan içerisi görünmez. Bir gün bazı gençler Kadir Ağa’ya gelip: “Gadir Ağa, müsaade et sana birer lira verelim, gubbeye çıkıp biraz garıları seyredelim.” der ve arkasından kaçmaya hazırlanırlar. Bu lafı duyan Kadir Ağa, küfürler ederek eline geçirdiği değnekle gençleri kovalar.

Mezbaha, askerlik şubesinin ilerisinde idi. Sonra, şimdiki belediye buzhanesinin yanına yapıldı. Kasapların hepsinin mutlaka birer eşeği olurdu. Bu eşeklerle mezbahaya hayvan götürürlerdi. Etler genellikle, Palasın Mehmet’in şoförlük ettiği belediyenin külüstür bir arabasıyla getirilirdi. Bazen de Ali Üzüm’ün at arabasına yükletilip getirilirdi. Kasap Çakıcı (Zeynelin Mustafa Yükseldi), zamanın bilinen esnaflarından olup, şakacı bir insandır. Bir gün Ceylik Gadir’e şaka yapmak ister. Eşeğinin yularından tutup, doğru hamama girer. Hamamın girişindeki masasında sandalyeye bir ayağını altına alıp oturmuş sigarasını tellendirmekte olan Kadir Ağa, bu duruma çok şaşırır ve tepki göstererek eşeğini dışarıya çıkarmasını söyler. Çakıcı Mustafa Amca: “Eşşek kirlendi, bunu kesele yıka!” der. Ceylik Ağa’nın kızgınlığı artmıştır, tekrar çıkarmasını söyler. O da: “Parasıynan değil mi arkadaş, bu da yuncak!” der fakat daha fazla ısrar etmeden eşeği dışarıya çıkarıp bağlar ve yeniden gülerek hamama girer.

CEYLİK  HERKESE  SÖVDÜ

Önceleri; polisten, kaymakamdan, hâkimden, savcıdan korksak da, bunlar halkla iç içe yaşarlardı. Hakim Saffet Bey vardı. Yaşı ilerlemiş bir kişi olup, toplumla beraber yaşardı. Saffet Bey’e dostları, Ceylik Kadir’e şaka yapmak istediklerini söyleyip, oyunun içerisinde onun da olmasını isterler, o da kabul eder. Kadir Ağa, ateşten dışı kızarmış olan sobanın etrafına kuruması için havluları sererken, içeriye iki polis girer. Bunları yıkanacak zanneder ve buyur eder. Polisler: “Hakkında şikayet var, bizimle geleceksin!” derler. Ceylik Ağa böyle şeylere alışık olmadığı için eli ayağı titrer. Polislerle birlikte, yıkılan hükümet binasına girip savcının odasında bekler. Biraz sonra mahkeme salonuna alınır. İçeride Saffet Bey cübbesini giymiş oturmakta olup, şikayetçi bölümünde Bolvadinli tanıdığı üç kişi oturmaktadır. Bunu suçlu yerine alırlar. Saffet Bey, hakkında şikayet olup, oradaki kişilere ana-avrat küfrettiğini söyler. Oradakiler ağız birliği içerisinde, küfrettiğini, hatta kaymakama bile sövdüğünü söylerler. Hâkim suçu sabit der ve “Seni, anayasanın 125. Maddesine göre idama mahkum ediyorum!” deyince, Ceylik Ağa beyninden vurulmuşa döner ve “Senin de ananı avradı…” deyip sıralar. Hepsi gülmemek için kendilerini zor tutarlar, hakim: “Bir fırın eti ver, cezanı iptal edeyim.” deyince bu da kabul eder. Daha sonraki gün, gülüş-çığırış fırın etini yerler.

   BELEDİYE  REİSİ

Zamanın belediye reisi önceden haber göndererek, hamama gideceğini söyler. Ceylik Ağa, reis gelecek diye etrafa çeki-düzen verir, yeni havluları çıkartır. Reis, çavuşun (zabıta) birisiyle gelecektir ve Kadir Ağa’ya şaka yapacaktır. Gelir, soyunur, dökünür hamama girip yıkanıp çıkar. Reise gereken izzet-i ikram yapılır. Çıkarken, hamam parasını ödedikten sonra çavuşa döner ve: “Zabıt tutanağını çıkar!” der, ceza yazacaktır. Çavuş defteri çıkartır. Reis: “Havlular kirli yaz yirmi lira” der. “Etraf çamurlu yaz on beş lira” der. “Sular soğuktu yaz seksen lira” deyince, Ceylik Ağa’nın takkası atar, oradaki keseri alıp reisi ve çavuşu sokağa kovalar. Reis ve etrafındaki esnaflar bu duruma hakır hakır gülerler.

Rahmetlik Demirci Süleyman Şakrak da, şakacı, konuşkan bir büyüğümüzdü. Hamamcı Ceylik Kadir’in bir kaynak işi vardır ve Eski Sanayi’deki Demirci Süleyman’ın dükkanına gider. Süleyman Ağa bu gelince işini bırakır ve beraber birer kahve içerler. Kahve bitiminde Süleyman Ağa şaka yapmak ister. “Gadir, sabahtan beri çok yoruldum, şu demir kapının az bir yeri kaldı, orayı da sen kaynakla.” der. Kadir Ağa da kabul eder ve eline kaynağı alarak kaynak yapmaya başlar. Süleyman Ağa bilerek kaynak gözlüğünü vermemiştir. Çıplak gözle kaynak yaptığı için biraz sonra, göremiyorum demeye başlar. Süleyman Ağa bir arabaya bindirip bunu evine bırakır. Gözleri görmediği için iki gün evden çıkamaz.

GÜLDÜRDÜN

Tarih 14 Mart 1980…Kadir Ciğerci yetmiş sekiz yaşında iken güzel hatıralar bırakarak dünyadan terk-i mekan eder. Kadir Ağa’m bizleri temizledin, güldürdün, Allah da seni rûz-ı mahşerde günahlarını temizlesin, güldürsün. Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhuna Fatiha…

  N. Sait EKİCİ