Bolvadin'in Temel Taşları

 

 GAZİ EFENDİ  (GAZİ YİĞİTBAŞI)

    Gazi Yiğitbaşı, 1898’de Bolvadin’in Emrullah Mahallesi’nde dünyaya geliyor.  Palabıyıkzâde Ahmet Efendi’nin oğludur. “İshakoğulları” diye bilinirler. Rüştiye mezunu olup, askerlik hizmetini Birinci Dünya Savaşı yıllarında yedek subay olarak yaptı. Sakarya ve Dumlupınar Savaşlarında General Salih OMURTAK komutasında savaştı ve bu nedenle “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile taltif edildi. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte, yeniden askere alındı; böylelikle iki kez askerlik yapmış oldu. Yapağı, tiftik, bakkaliye işleri ile uğraşmakta iken, 1946’da Demokrat Parti’nin kuruluşu ile birlikte, politikaya girdi. Aynı yıl Bolvadin DP İlçe Başkanlığına getirildi. Yaptığı gayretli çalışmalar sonucu, 1950’de Afyonkarahisar milletvekili olarak meclise girdi. 27 Mayıs 1960 İhtilâline kadar, Afyonkarahisar’ı başarı ile temsil etti. Milletvekili iken, Irak’ta toplanan İslâm Zirve Konferansına katıldı. İhtilâlden sonra, diğer DP Milletvekilleri ile birlikte, Yassıada’ ya hapsedildi ve Yüksek Adalet Divanında yargılandı.

  Gazi Yiğitbaşı; çalışkan, vatansever, dürüst, dindar, zeki bir insandı. Ailenin diğer fertleri gibi; resim, güzel yazı (hat) ve spor konularında yetenekli bir kişiliğe sahiptir. Çarşı Camii yanmadan önceki tavan süsleri ve ayetleri bunun eseridir. Evliliğinden dört kızı ve üç oğlu olmuştur. Oğulları: Ahmet, Zâkir ve Şehabettin’dir.

  ÖĞRENİMİ

Gazi Yiğitbaşı, Mekteb-i Numûne’yi bitirdi. Daha sonra Bolvadin Rüştiyesi’ni “aliyyü’l-a’lâ” (pekiyi) derece ile bitirdi. 1916’da, on sekiz yaşında iken askere alındı ve “Küçük Zabit Mektebi”ne kayıt oldu. Burayı bitirdikten sonra, çeşitli savaşlarda kahramanlıklar gösterir. Savaşlar bitip askerden geldikten sonra, ticaretle uğraşır. Gazi Efendi, bir müddet sonra hükümet dairesine zabıt kâtibi olarak girer. Bununla birlikte; Mehmet Gümüş ve Rüştü Neslioğlu da zabıt katibi olurlar. Memuriyette bir yıl çalışır ve ayrılır. Tek parti döneminde, güzel konuşmalarından dolayı “halk hatibi” seçilir. 1937’de belediye başkanlığına aday gösterilir fakat zengin birisinin belediye başkanı seçilmesi istenir. Hasan Gemici başkan seçilirken, bu da başkan yardımcısı olur. Değişik derneklerde de faaliyetlerde bulunur. Bolvadin’de; Ortaokul Yaptırma ve Yaşatma Derneği, Kızılay Derneği, Ticaret Odası, Türk Ocağı başkanlıklarında bulunur.

   SAKARYA SAVAŞI

Osmanlı döneminde; genci-yaşlısı, düşmanla savaşmak için hep birlikte seferber olmuştur. Çünkü bu, Türk milleti’nin var olma, yok olma savaşı durumundadır. Yaptığımız savaşların içinde önemli yer tutan savaşlardan birisi de, Sakarya Meydan Muharebesi’dir. Peki, bu savaşlar sırasında kimler askere alınmış; kimler alınmamıştır? O gurup şunlardır: Müslüman olmayanlar, medrese hocaları, medrese talebeleri (mollalar), imamlar, müezzinler, tekke şeyhleri, türbe görevlileri askere alınmamışlardır. Ayrıca; zengin çocuğu olup da bedel ödeyenler, kendisinin yerine bir başkasını gönderenler, yetim çocuklar, yetim bir kızla evlenenler de askerlikten muaf tutulmuşlardır. Geriye kimlerin askerlik yaptığını da siz bulun!…

23 Ağustos 1921-12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı için de, kader tayin edici olmuştur. Sakarya Destanı, yirmi bir gün yirmi bir gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlılar’ın Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son bulmuştur.

1968 yılında; birisi genç, birisi yaşlı olan yabancı iki kişi Bolvadin’e gelirler. Halktan birisine: “Gazi Yiğitbaşı’nın çocukları kim?” diye sorarlar. Oğlu Ahmet Yiğitbaşı, o zamanlar Çarşı Camisi’nin arkasındaki köşe dükkanda deri, tiftik, yapağı ticareti yapmaktadır. Bu iki yabancıya, bunun dükkanını gösterirler. Bunlar, Ahmet Yiğitbaşı’nın yanına gelerek kendilerini tanıtırlar. Yiğitbaşı bunları ağırlar, gerekli ikramı yapar. Kendilerinin Sivrihisarlı olduklarını, 1921’de savaş yıllarında, şu an yaşlı olan kişinin o zaman 14 yaşında olduğunu, Gazi Yiğitbaşı’nın onların evinde kaldığını ve hatıralarını anlatır.

Gazi Yiğitbaşı, Sakarya Savaşı sırasında 23 yaşında genç bir teğmen…Komutanları tarafından Sivrihisar’da bir evde, geceleri kalması için mecburi ikametgâha tâbi tutulur. Ev sahipleri bunu ağırlarlar fakat nasıl bir insan olduğunu bilmedikleri için şüphededirler. Gazi Teğmen ilk günler, yemek sonrası odasına çekilir ve kandili söndürüp istirahat eder. Diğer günler, ev sahipleri misafirin odasının kandilinin devamlı yandığını görürler, meraklanırlar. Bir gün meraklarını gidermek için, kapının anahtar deliğinde usulca içeriye bakarlar. Gazi Efendi; peştattanın üzerine yanında taşıdığı küçük Kur’an-ı Kerim’ini koymuş, huşû içerisinde Kur’an okumaktadır. O günden sonra ona çok güvenirler ve daha yakınlık göstermeye başlarlar.

Evde, yetişkin bir de kız vardır. Bu kız, genç teğmene gönül verir fakat karşılık bulamaz. Teğmen, ciddiyetini ve dürüstlüğünü hiç bozmaz. Emir gelip başka yerde görevlendirilince, ev sahipleriyle helalleşip vedalaşır. Atına binince evin kızı buna bir bohça verir ve bu da atının terkisine bohçayı koyar. Oradan ayrılınca bohçayı açar. İçerisinde kenarları işlemeli çeşitli kumaşlar, evlerin ocağa tutulan “pullu peçe” denen örtü çıkar.

DUMLUPINAR MEYDAN SAVAŞI

Kurtuluş Savaşı sırasında, 26 Ağustos 1922’de başlayan büyük taarruz ile Yunan askerleri büyük bir bozguna uğratılmıştır. 30 Ağustos 1922’de Afyon yakınlarında “Dumlupınar Meydan Muharebesi” olmuş ve düşman, büyük bir hezimete uğratılarak kaçmaya başlamıştır. Bu kaçış, 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle sona ermiş ve vatan istiklaline kavuşmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında 130 bin Yunan askeri öldürülmüş, bunun karşılığında 9167 şehit vermişiz. Çeşitli bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı ise bunun iki katıdır.

Rahmetlik Gazi Yiğitbaşı, bir yıl önceki Sakarya Savaşı’na katıldıktan sonra, bu savaşta da etkin rol oynamıştır. Yirmi dört yaşında genç bir teğmen…Vatanı, mukaddesatı için gece-gündüz demeden çalışıyor, elinden geleni yapıyor. Yıllardır savaş içerisinde olan kahraman ordularımızın; silah, cephane, yiyecek, giyecek ihtiyaçları da azalıyor. Asker, çok yerde zor durumda olmasına rağmen, pek çok imkansızı başarıyor. Gazi Yiğitbaşı’nın büyük oğlu rahmetlik Ahmet Yiğitbaşı hatıralarında, babasının başından geçen şu olayı anlatıyor.

TEK KURŞUN

Dumlupınar Savaşı sırası…Gazi Yiğitbaşı yanındaki birliklerle arazi taramasına çıkıyor. Uzun süredir ayağında olan çizmelerinin alt kısımları parçalanmış, ayağının altı taşlardan dikenlerden dolayı kanayıp ızdırap veriyor. Bir köyün yanından geçerken, atıyla tek başına köye giriyor. Oradaki köylülerden keçe ve bez istiyor. Getirilen keçeyi ayaklarının altına koyuyor ve bezle bağlıyor. Köylülerin ayakkabısı yok ki buna versinler…Uzaklaşmakta olan birliğine yetişmek için, tekrar atına atlayıp köyden ayrılıyor. Yolda giderken, bir derenin öbür tarafında iki Yunan askeri görüyor. Hemen atını bir çalı arkasına bağlayıp, çukur bir yere yatıyor. Bütün mermileri harcadığı için, tüfeğinde sadece bir mermi kalmış. Bu mermiyle düşman askerinin birisini öldürsem, başka mermi olmadığı için öbür asker de beni öldürür, düşüncesiyle yattığı yerden kımıldamıyor. Bu arada süngüsünü de tüfeğinin ucuna takıyor ve tüfeğinin namlusunu onlara doğrultuyor. “Yâ Hâfız” lafzını ağzından düşürmüyor. Önlerinde bulunan derenin üstüne, üzerinden geçmek için bir kütük uzatılmış. Karşıdan gelen bu iki düşman askeri, arkalı-önlü kütük üzerinden geçerken, bir kurşunla ikisini de vurmayı tasarlıyor. Derenin ortasına geldiklerinde, iyice nişan alıyor ve “Yâ Kahhâr!” diyerek tüfeğini ateşliyor. Patlamayla birlikte öndeki askere isabet eden kurşun, onun vücudundan çıkıp, arkasındaki askere saplanıyor. İkisi de derenin içine düşüp ölüyorlar.

İki düşmanı da öldürmenin rahatlığıyla yoluna devam ederken, bir kuyu görüyor. Atını sulamak ve kendisinin su ihtiyacı olan matarasını doldurmak için kuyudan su çekiyor. Atını suluyor. Yorgunluk, bitkinlik hat safhada…Kuyu yanında da söğüt ağacı var. Ağustos ayı, hava sıcak, öğle vakti güneş tepesine dikilmiş…Biraz dinlenmek amacıyla ağacın altına uzanıyor ve atının gemini bileğine bağlıyor. Bitkinlikten uyuya kalıyor. Bir müddet sonra atının kişnemesi ve atının ağzıyla bunun yakasından tutup kaldırmasıyla uyanıyor. Bir de bakıyor ki, ileride bir toz bulutu ve düşman askerleri bunun tarafına doğru geliyorlar. Hemen atına atlayıp oradan uzaklaşıyor. İllâki Allah koruyacak.

DEMOKRAT PARTİ

Savaşların bitiminde teskere alan Gazi Yiğitbaşı, Bolvadin’de ticaret işleriyle uğraşmaya başlar. 1946’da çok partili sisteme geçilince. “Demokrat Parti” adı altında Adnan Menderes başkanlığında bir parti kurulur. Bu partiye katılır ve Bolvadin ilçe başkanlığına getirilir. 19502de ise, Demokrat Parti’den milletvekili adayı gösterilerek kazanır ve meclise girer. Yaptığı çalışmalardan ve çalışkanlığından dolayı üç dönem milletvekili seçilir.

MECLİS ÇALIŞMALARI

Gazi Efendi; maneviyatı yüksek, imanlı, ihlaslı, vatanını çok seven bir kişiliğe sahip olduğu için, milletvekilliği sırasında milletin ve vatanın menfaatlerine olan pek çok soru önergesi vermiştir. Bunlar: 1. “Emir eri” uygulamasının kaldırılmasını istemiştir. 2. Masonların ve mason localarının memleketin aleyhine faaliyet yaptıklarını gördüğünden dolayı, bunların kaldırılmasını istemiştir. 3. “Yeni Türk Dili” adı altında dilimize sokulmak istenen kelimelerin dilimizi bozacağını belirtmiş ve uyduruk kelimelerin kullanılmaması için soru önergesi vermiştir. 4. Hırsızlık suçlarında verilen cezaların artırılmasını istemiştir. 5. Haşhaş ve Afyon ticaretinin iyileştirilmesi, çiftçinin korunması…gibi çeşitli konularda soru önergeleri vermiştir.

   BABA-OĞUL SAVAŞTA

Gazi Yiğitbaşı’nın babası Ahmet Efendi, çiftçilik yapmaktadır. Daha yirmi yaşını doldurmadan askere alınır ve kendisini savaşların içerisinde bulur. 1897’de, bir ay süren Yunan Savaşı’na katılır ve “Gazilik Madalyası” ile taltif edilir. Bolvadin’e evine gelince bir çocuğu olur ve ona “Gazi” ismini verip, madalyasını da çocuğun kundağına takar. 1912’de çıkan Balkan Savaşı’na, oradan da 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’na katılır.

Gazi Efendi 1917’de, on dokuz yaşında iken İstanbul’da “Küçük Zabit Mektebi”nde öğrencidir. Subay olacaktır. Uzun süredir kendisinden haber alamadığı babasını araştırır. İstanbul Selimiye Kışlası’nda olduğunu öğrenir. Hemen oraya gidip babasını soruşturur. Babasının yanına varınca, babası hemen ‘hazırol’a geçip esas durusunu bozmaz. Babası onbaşı, oğlu subaydır. Oğlu, ‘rahat’ olmasını istediğinde: “Oğlum bana müdahale etme! Askerlik benim damarlarıma işledi.” der. Daha sonra kucaklaşıp hasret giderdikten sonra, babasını götürür; üstünü-başını mesten-fese yeniler.

Babası bir ara durgunlaşır. Oğlu bunun sebebini sorar. Ahmet Efendi de:”Arkadaşlara, oğlumu bulursam size bir kağnı kavun ısmarlayacağım, demiştim; ama param yok!” dediğinde, oğlu hemen Mısır Çarşısı’na gidip bir kağnı kavun satın alır ve bölüğe dağıtırlar.

MEMLEKETE DÖNÜŞ

Gazi Yiğitbaşı, 1922’de Dumlupınar Savaşı sırasında emir subayı iken, babasıyla yolları tekrar kesişir. Babasını araştırır ve gösterirler. Onu, çamaşır yıkarken bulur. Babasını tanıyamaz. Zayıflamış, saçı-sakalı kırlaşmış, hasta bir benizle karşılaşır. Bu haline çok üzülür ve: “Baba, şimdiye kadar terhis olman gerekirdi. Bu macera niye uzun sürdü?” der. Babası: “Oğlum, nereye çağırdılarsa gittim. Sevkiyat sırasında Çay İstasyonu’nda tren yavaşladı. Bazı Bolvadinliler trenden atlayıp kaçtı; kadere inancım tam, ben kaçmadım.” der. Babasının bu durumunu gören Gazi Efendi, hemen karargâha gelip Fevzi Çakmak’a telgraf çekerek, babasının durumunu belirtir. Fevzi Çakmak’tan gelen telgrafta: “ Gaziye hürmet…Ellerinden öp. Vatan ona minnattardır. Sana üç gün izin. Yedeğine bir at alıp babanı bindir, evine götür.” demektedir.

Gazi Yiğitbaşı, hemen babasını ata bindirir ve Eski Gareser (Karahisar) Yolu’ndan evlerine gelip, babasını yatağa yatırır. Gazi Efendi’nin geldiğini duyan Bolvadinliler; evde, çarşıda bunu soru yağmuruna tutarlar. Kimisi savaştaki oğlunun âkibetini, kimisi kocasının durumunu sorar. Babasının yatışı o yatış…Bir daha kalkamaz ve bir müddet sonra da vefat eder. Savaş sırasında devlete ödünç verdikleri iki öküzü, devlet geri iade eder. Öküzün biri çok zayıflamıştır. Bunu kasaba satıp cenazesini kaldırırlar. Geçimini sağlamak için diğer öküzü de bir karasığır ile değiştirirler. Cenazesi, o gün için vefat edenlerin gömüldüğü “Sultan Carullah Mezarlığı”na defnedilir. Yıl 1960…Bu mezarlık ile Endüstri Meslek Lisesi arasında yol yok. Belediye, Cirit Mahallesi ve Erkmen Mahallesi arasına bir yol açar. Mezarların üstü yol yapılır. Bu açılan yolun altında, kendisini bu vatana ve millete adamış; bütün ömrü vatan savunması için geçmiş; her çileyi çekmiş olan Ahmet Efendi de yatmaktadır. Üzerinden herkes gelip geçmektedir.

Büyük bir vefasızlık örneği…Vicdan sahipleri için bu ayıp bize yeter!…

   27 MAYIS DARBESİ

Demokrasi olmayan ülkeler, geri kalmış ülkelerdir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede, darbe yapmak veya darbe girişiminde bulunmak, o ülke için en kötü sonucu doğurur ve gelişmesini en az on yıl geriye atar.1960’da, hükümeti eleştirmeler çoğalmış; yürüyüşler, protestolar, grevler artmıştır. 12 Mart 1960’da ordu, hükümete bir muhtıra (uyarı) verir. Bazı CHP milletvekilleri Gazi Efendi’nin yanına gelerek, askeriyenin ihtilal yapacağını, bu yüzden partisinde istifa etmesini, dostane olarak söylerler. O, bu tekliflere şiddetle karşı çıkar ve ayrılmaz.

27 Mayıs 1960 Cuma günü, ordu ihtilal yapar ve milletvekilleri tutuklanır. Sabahleyin askerler, Yiğitbaşı’nın evine gelirler. Hepsi kahvaltıdadır.. Kapının açılmasıyla birlikte, Gazi Efendi’yi götüreceklerini söylerler. Gazi Yiğitbaşı üzerini giyinir ve giderken, annesi askerlere müdahale eder. Askerler, akşama geri getireceklerini söyleyip oradan ayrılırlar. O gün için Demokrat Parti’nin 424 milletvekili var. Bunun 150 tanesini Yassıada’ya gönderirler.

MEVLÂ’YA DÖNÜŞ

Yassıada’ya tutuklu olarak gönderilen milletvekillerinin duruşmaları başlar. Yiğitbaşı, kalp hastasıdır. 12 Nisan 1961 Çarşamba günü, tedavi gördüğü Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nde Rahmet-i Rahman’a kavuşur. Durum ailesine bildirilip, sadece on kişi gelmeleri istenir. Ailesinden on kişi gider. Cenazenin şehir dışına çıkartılması yasaktır.  Yakınları, cenazenin yıkanmasına eşlik ederler. Rahmetli, sağlığında Eyüp Sultan Hazretleri’ni sık ziyaret eder, mezarının da ona komşu olmasını çok istermiş. Emeline nail olur ve Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedilir. Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhuna Fatiha…

N. Sait EKİCİ