Bolvadin'in Temel Taşları

 

BEYAZIN HACI ALİ ­   (ALİ BİRDÂNE)

 

Hacı Ali Birdâne, 1923’de Hacıyusuf Mahallesi’nde dünyaya geliyor. Babası, “Hacı Beyaz” olarak tanınan Mehmet Birdâne’dir. Üç kız ve bir de erkek kardeşi vardır. Erkek kardeşi olan Recep, öğretmen emeklisidir. Otuz üç yıl, din görevlisi olarak çalışmıştır. Binlerce öğrenciye Kur’an talimi ve iman esaslarını öğretmiş, sûreler ezberletmiştir. Bunları, hiçbir karşılık beklemeden ücretsiz yapmıştır. Hayır ve hasenat yapmaya kendini adamış bir kişidir. Ayrıca, iş adamı olan oğlu Mustafa’da, anne ve babasının adına okul ve cami yaptırmıştır.

   Beyazın Hacı Ali; orta boyda, güleç yüzlü birisiydi. Kolay kolay sinirlenmez, birisiyle konuşurken tebessüm ederek konuşurdu. Kendisini hayır ve hasenata adamış bir kişiydi. İnsanlara yardım etmeyi sever, herkesin yardımına koşardı. Aile düzeni bozuk olan ailelerin arasını bulur; evlenememiş gençlerin evlenmesi için gayret gösterir; etraftan yardım toplar; onların “ellerini goynuna guyar”dı. Mahalledeki hasta ve yaşlıları sık sık ziyaret ederdi. Yorulmak bilmezdi. Yılmaz bir kişiliğe sahipti. Cami görevi ve hayır işlerinden arta kalan zamanını, bahçesinde çalışarak geçirirdi. Devamlı bisiklete biner; bahçesinin ürünlerini bisikletinin arkasındaki sepete koyar; satışını yapar; ihtiyaç sahiplerine ise ücretsiz verirdi. Kâbe aşığıydı. Biriktirdiği parayla bir sefer hac, on sekiz sefer de umre haccı yaptı.

OKUL  YILLARI  VE  ASKERLİK  

Hacı Ali Birdâne, ilkokulu başarıyla bitirir. Babası varlıklı bir kişidir. Tarlalarının yanı sıra, hayvan da beslemektedirler. Babasıyla birlikte, askerlik vaktine kadar çiftçilik ve hayvancılık yapar. Ayrıca babası, oğluna dini terbiye vererek onu güzel bir şekilde yetiştirir. Askerliği Çanakkale’ye çıkar. Acemi birliğindeki eğitimden sonra usta birliğine gönderirler. Babasına askerden mektup yazar ve tarih vererek, dağıtıma giderken trenin Çay İstasyonu’ndan geçeceğini, orada kendisini beklemesini söyler. Kış günüdür, babası heyecanla, verilen tarihten bir gün önce İstasyona gidip beklemeye başlar. Ertesi gün, tren rötar yaptığı için gelmez. Babası iki gün oğlu gelecek diye soğukta aç susuz bekler. Nihayet tren gelir. Tren gelmiştir fakat hiçbir askerin aşağıya inmesine izin vermezler. Hatta tren penceresinin camını dahi açtırmazlar. Baba oğul tren camından birbirlerini görürler ve el işareti ile anlaşmaya çalışırlar. Emir ve vatan görevi her şeyin üstündedir. Askerlik dönüşü dünya evine giren Hacı Ali Hoca’ ya; Allah beş kız, iki de oğlan evlat verir. Oğullarından Mustafa ticaretle uğraşmakta, Ramazan ise öğretmen emeklisidir.

   BEYAZ  HOCA

Hacı Ali Birdâne’nin babası; minyon tipli, esmer tenli, zayıf bir kişiydi. Elleri devamlı titrerdi. 1900 yılında dünyaya geldi. Rüştiye (ortaokul) mezunu olup, Arapça ve Fransızca’yı çok iyi bilirdi. O günün rüştiye mezunları, bu günün üniversite mezunlarından daha bilgili ve kültürlüydü. Ortaokulda dini derslerin yanı sıra, yabancı dil ve fen ilimleri de öğretiliyordu. Ehl-i tarik birisiydi. Ağzından ayet-hadis eksik olmazdı. Toplumdaki dini eksikliği tamamlamak için boş zamanlarında çocuklara devamlı dini terbiye vermeye çalışırdı. Çocukları yarış içerisine sokar: “Ayet’el kürsi’yi yarına kadar kim ezberleyip gelirse, şu kadar para vereceğim.” derdi. Esmer tenli olduğu için toplum ona mecâzi olarak “Beyaz Hoca” lakabını taktı. Çok zeki olup, çalışkan, ileri görüşlü bir kişiliğe sahipti. Bolvadin’de ilk olarak derin kuyu kazdırıp, sondaj motoru getirterek sulama yapan kişi olarak tarihe geçti.

SAVCI  VE  FRANSIZCA

Kişi için anadilinden başka dil öğrenmek, ikinci bir insan olmak demektir. Osmanlı’da ve Cumhuriyetin ilk çeyreğinde okullarda yabancı dil olarak çoğunlukla Fransızca öğretiliyordu. Bu, Fransızların dünyaya hâkimiyetinden ve İslam ülkelerini sömürge olarak kullanmalarından kaynaklanıyordu. Bugün itibariyle dünya dili İngilizce olduğu için, okullarda İngilizce öğretilmektedir. Beyaz Hoca da rüştiye mezunu olduğundan dolayı, çok iyi Fransızca bilmektedir. Şimdiki Bademli Mahallesi’nin olduğu yer, Beyaz Hoca’nın tarlası idi. Belediye burayı parselledi, arsa haline getirdi. Beyaz Hoca oraya kendi adını verdiği bir cami yaptırdı. Zamanın belediye başkanı bundan, Bolvadin Belediyespor için bir arsa bağışlamasını söyler. Beyaz Hoca da: “Sana üç arsa vereceğim. Yalnız ben ölünce encümen kararı aldıracaksın. Camimim bahçesine gömülmek istiyorum.” der. Reis de bunu kabul eder. 1976 yılında vefat edince caminin bahçesine defnedilir.

Yıl 1972…Bakkal Apıcık’ın Çarşı Camii karşısında dükkanı var. Beyaz Hoca, alış-veriş için Apıcık’ın dükkanına girer. Dükkanda askerlik şube başkanı ve ilçe savcısı da vardır. Bakkala, şeker ve pirinç alacağını söyler. Alacakları tartılırken savcı ve şube başkanının konuşmalarına şahit olur. Askerlik şube başkanı savcıya, Mezar Evleri’nde evi olduğunu, bunu satacağını, müşteri aradığını söyler. Bunu duyan Beyaz Hoca lafa girer ve şube başkanına evi alabileceğini söyler. Başkan ve savcı buna dönerler ve aşağıdan yukarıya bunu süzerler. Kendi halinde, normal giyimli bu zayıf esmer adamı hor görürler ve birbirlerine dönerek alaycı bir tavırla Fransızca olarak: “Bu adamın neresi ev asın ya!…” diyerek küçümserler. Çok iyi Fransızcası olan Beyaz Hoca bunu anlar ve onlara Fransızca olarak: “ Söyle, eve kaç para istiyorsun?” der. İkisi de çok şaşırırlar ve mahcup olurlar. Orada pazarlık yapılır ve ev satın alınır.

Evi alan Beyaz Hoca, oğlu Hacı Ali Hoca’ya: “Bu evin gelirini, tapusuyla birlikte yaptırdığım camiye vakfediyorum.” der. Hacı Ali Hoca da ölmeden önce tapuyu oğlu Mustafa’ya verir. Mustafa da cami adına dernek kurarak, evi cami derneğine bağışlar. Bir elimizin hayırda olması lazım…Kıyamete kadar yaşayacağını zannedenler de ölecek. Hz Süleyman kuş dilini dahi bilir idi…Şimdi yeller eser yerinde…

GÖREVE  BAŞLAMA

Beyazın Hacı Ali, babasından aldığı Kur’an ve ilmihal bilgileriyle, boş zamanlarında da mahallelerinde olan İhsaniye Camisinde müezzinlik etmeye başlar.1952’de din görevlilerine kadro verilince, bu da kadrolu olarak görevine devam eder. Günlük olarak çalı süpürgesiyle camiyi temizler; kışın caminin tam ortasına kurduğu büyük sobayı yakar. Günde beş vakit minareye çıkıp ezanını da okur. Müezzinlik görevlerini tam olarak yerine getirir. Ayrıca, yaz-kış demeden her gün belli saatlerde çocuklara Kur’an okumasını öğretir, ilmihal bilgileri verir. Bugün için altmış yaşına gelip de Kur’an okumasını bilenlerin büyük çoğunluğu, bunun talebeleridir. Bu tür çalışmaları da hiçbir menfaat beklemeden karşılıksız yapar.

Hacı Ali Birdâne’ye, büyük-küçük kim olursa “hocam” diye hitap etmezdi. O herkesin “Hacı Ali Ağa”sı idi. Herkes böyle hitap ederdi. Cami içerisinde, okuttuğu hiçbir çocuğa kötü davranmaz, güler yüzle, dersi sevdirerek verirdi. Kur’an okumasını öğrenen çocuk, Kur’an okumaya başladığı gün lokum getirir, diğer arkadaşlarına dağıtıp bunu kutlardı. Cami içerisinde bir neşe ve şenlik olurdu. Yaz tatili haricinde devamlı okumaya giden öğrenciler hatim ettikleri zaman, hocanın hakkı geçer düşüncesiyle -haline göre- bir tepsi baklava veya kurabiye yaptırır götürürlerdi.

Camisine ve cemaatına âşık bir adamdı. Görev yaptığı süre boyunca, haftalık izin de kullanmadı; senelik izin de kullanmadı. Boş kalınca hemen Kur’an’ı açardı. 1996 yılında emekli olunca oğlu Mustafa’yı ziyaret etmek için İstanbul’a gider. Ertesi gün sabah namazını kıldıktan sonra Kur’an okumaya başlar. Oğlu işe gider ve o, Kur’an okumaya devam etmektedir. Yatsıdan sonra oğlu işten gelir fakat Kur’an okuması bitmemiştir. Yatacaklarına yakın Kur’an’ı kapatıp duasını ettikten sonra oğluna: “Oğlum, sen gidip gelesiye kadar devamlı okudum ve hatim ettim.” der. Bir günde hatim etmiştir. Mutluluk ve sevinci gözlerinden okunmaktadır.

   ÖLÜYE  DE  SU… DİRİYE DE SU…

Su…İnsan hayatı için en önemli madde…Dünya yüzeyinin yüzde sekseni sudur. İnsan vücudunun ise üçte ikisi sudur. Su olmazsa bu dünyada yaşam olmaz. Bir kişiye su vermenin sevabı da büyüktür. Türk kültüründe, toplulukta bir kişi su içeceği zaman, içmeden önce oradakilere ikramda bulunur. Suyu oturarak ve üç yudumda içmek gerekir.

Beyazın Hacı Ali’nin özelliklerinden birisi de; kırdan, bayırdan, dağdan, mahalle çeşmelerine su getirmektir. Kendini bu işe adamıştır. Yorgunluk-argınlık, hastalık-sökellik bilmez; gece-gündüz insanlara su getirmek için uğraşır. Üç tanesi kendi cebinden olmak üzere, dağdan su getirterek toplam on bir tane sokak çeşmesi yaptırmıştır. Bolvadin’de evlerde şebeke suyu yoktur. Herkes su ihtiyacını sokak çeşmelerinden görmektedir. Bolvadin’de akan sokak çeşmelerinin çoğunun suyu, Kırık Minare ve Avdan Mevkisinden gelmektedir. İlk zamanlarda çömlekçileri yaptığı toprak büzlerle getirilen su, daha sonra beton künklerle getirilmeye başlanmıştır. Şimdi ise plastik borularla getirilmektedir.

Su borularında zamanla tıkanmalar olmaktadır. Bu tıkanma genellikle “sansar” diye adlandırılan, borunun ek yerinden girip içeride büyüyüp top haline gelen bitkilerden kaynaklanmaktadır. Su kesildiği zaman hemen Hacı Ali bulunur ve “sansar” denilen o bitki yerinden çıkartılır. Çıkartılan sansar, o çeşmenin üzerine asılıp halka gösterilir.

   DÖRTKURNALI

İhsaniye Camisinin önünde, büyük borularla suyu akan “Dörtkurnalı” adı verilen çeşme var. Bu çeşme yaz-kış hiç durmadan akar. Yıl 1972…Bu çeşmenin ana boruları değiştirilecek. Hacı Ali Hoca, bir işçi tutar, yanına da azıklarını da alarak Horan bölgesine gider. Tuttuğu işçiyle birlikte amele gibi çalışmaktadır. 3 metrelik kanalın içinde kazı yaparken, kafasına bir taş düşer. Kafası kanamaktadır ve oraya bayılmıştır. Amele hemen yardım ister. Çevreden gelenler, beline urgan bağlayıp yukarıya çekerler, yüzünü ve kafasını soğuk suyla yıkarlar. Hoca kendisine gelmiştir. Oradan birisi ev ekmeğinden büyük bir parça çiğneyerek lokma yapar ve yara olan yere basar. Sonra cebindeki pembe yağlığı (mendili) çıkarır ve kafasını sarar. Hacı Ali Hoca, bu durumda bile pes etmez ve çalışmaya devam eder.

   YARDIM TOPLAMA

Camiler ve çeşmelerin çoğunluğu, halkın yardımıyla yapılmıştır. Kitapçı Hacı Süreyya Neslioğlu da, yıllarca bu yardım kuruluşlarında çalışmıştır. Yıl 1972…Hacı Süreyya, Beyazın Hacı Ali’ye Almanya’ya gitmesini, oradaki gurbetçi Bolvadinliler’den yardım toplayıp gelmesini söyler. Bu yardımla imam hatip lisesinin ek binası tamamlanacak ve camilere de yardım yapılacaktır. Hacı Ali Hoca Almanya’ya gider. Oradaki Bolvadinlileri bulur, dilek ve isteklerini sıralar. Hamiyetperver Bolvadinliler orada gerekli yardımı yaparlar. Kendisine de hediyeler vermek isterler fakat o kimseden bir iğne dahi almaz.

Orada komik olaylar da yaşanır. Hacı Ali Ağa, mahallelerinde komşuları olan Cafarların Muammer’in evinin kapısını çalar. Kapıyı açan rahmetlik Muammer Ağabey, şaşkınlıkla kapıyı hemen yüzüne kapatır. Bir müddet sonra tekrar kapıyı açarak: “N’oldu? Anam mı öldü?” der. Zavallı adamın kafasında hep “Ben gurbette iken anam ölürse…” sorusu vardır. Toplanan paralarla okul bitirilir, ayrıca Hacı Ali Hoca kendi camisini de boyattırır.

FİTNE  UYKUDADIR

Toplumumuzda her türlü insan yaşamaktadır. Bazı kişiler devamlı topluma hizmet için çalışırlar. Bazı kişiler ise, ot gibidirler. Kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmazlar. Bazı tipler de vardır ki fitne çıkarmak için araştırır gezerler. Birileri iyi bir şeyler yapmak isterken, birileri de bunu yıkmak ister. Onun da elinde değildir; sütü, geni, fıtratı bunu gerektirmektedir.

Toplumda bazı kişiler:  “Hacı Ali, çeşmeye diye aldığı hayır borularını kendi bahçesinde kullanıyor.” diye laf yayarlar. Bu söylenti oğlu Mustafa’nın da kulağına gider. Mustafa babasına bu durumu açar. Babası: “Oğlum, herkes her şey söyler. Bu tür söylentileri ciddiye almayacaksın ve kulak asmayacaksın. Yönün Hakk’a dönük olduktan sonra kim ne derse desin. Hayır için yeni yaptıracağım çeşmeye, daha dün ananın bir tane bileziğini sattım.” der.

Birgün, İhsaniye Camisinde bulunan, sallamalı büyük duvar saatinin üzerindeki tenekeden yapılmış, maddi değeri olmayan süslü parça kayboluyor. Burada fitneciler harekete geçiyor ve: “O parça altındı. Hacı Ali onu çıkartıp sattı.” diyorlar. Sakin bir kişiliğiyle bilinen Hacı Ali Hoca’nın bu çok ağırına gidiyor. Komşusu Konyalının Kadir’e (Soyaslan) bunu söylüyor. Kadir Soyaslan da bunu araştırıyor ve parça bir çocukta çıkıyor ve yerine tekrar konuyor. Fazla fedakârlık, fazla vefakârlık getirir.

  MEZARLIK ÇEŞMESİ VE RÜYA

Belediyeden emekli Hüseyin Karyağdı’nın eniştesi Abdullah Eren, ölmeden önce şimdiki mezarlığın içine bir çeşme yapılması için vasiyet ediyor ve para ayırıyor. Yıl 1988…Vasiyet gereği Hüseyin Karyağdı, bu işi iyi bilen Beyazın Hacı Ali’ye durumu anlatır. Hacı Ali Ağabey kabul eder ve mezarlığın ortasına büyük bir çeşme yapılması için temel atılır. Yalnız bir sıkıntı vardır. O gün gece, sabaha kadar Beyazın Hacı Ali’yi uyutmazlar, korkuturlar ve yapacağı çeşmenin yerini gösterirler. Hacı Ali Hoca, sabah erkenden Hüseyin Karyağdı’nın evine giderek durumu anlatır. Belediye başkanı Hasan Yazıcı da bunu anlayışla karşılar ve encümen kararıyla, çeşmenin mezarlığın girişindeki yere, on kurnalı çeşme yapılmasına karar verilir.

CAMİ  MİHRABI

Tarih 10 Temmuz 2000…Günlerden Pazartesi…Beyazın Hacı Ali Hoca 77 yaşında…Sabah namazını camide eda ettikten sonra evine gider, kahvaltısını yapar. Sonra, her zamanki alışkanlıkla doğru bahçesine gider. Bahçesinde; en iyi yerli kabak, taze kelle soğan, salatalıklar ve marullar yetişmiştir. Hepsinden bir miktar toplar ve kamıştan yapılmış iki sepetin içerisine düzenlice yerleştirir. Sepetler dolunca, bisikletinin önüne ve arkasına bağlar. Daha önceden sipariş verilen adreslere gitmek için yola çıkar. Hava sıcak ve güneş tam tepeye dikilmek üzeredir. Otuz üç yıl görev yapıp emekli olduğu İhsaniye Camisinin tam mihrabının önünden geçerken, bisikletinden düşer ve kendisini kaybeder. Etrafına, büyük özenle yetiştirdiği sebzeler de dağılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılır fakat vâde dolmuştur. Kelime-i şahadet getirerek son nefesini verir. Allah gani gani rahmet eylesin… Ruhuna Fatiha…          N.Sait EKİCİ