Bolvadin'in Temel Taşları

 

HASAN TÜRKMEN

Hasan TÜRKMEN, 1897’de Bolvadin’e bağlı, Yenikarabağ Köyü’nde dünyaya geliyor. Dedesi Veli Efendi müderris olup, Hisar Mahallesi’nde kendi kurduğu medresede ders vermiştir. Babası Ahmet Efendi ise, tüccarlık yapmıştır.

   Dokuz yaşında iken köyden Bolvadin’e, dedesinin yanında okumak için gelmiş, ilkokulu ve rüştiyeyi (ortaokul) burada bitirmiştir. Muhafazakâr aile yapısı vardır. Otoriter, disiplinli ve dürüst kişiliğiyle tanınmıştır. Yirmi dört yaşında iken Sakarya Savaşı’na katılmış ve “Gazilik” ünvanı almıştır. Bolvadin eşrafından Hamamcılar’ın kızı Fatma Zehra Hanım’la evlenmiştir. Bu evliliğinden üç erkek, dört kız; toplam yedi çocuğu olmuştur. Belediye başkanı oluncaya kadar manifaturacılık yapmıştır. 1942-1950 yılları arasında iki dönem ve 1955-1958 yılları arasında da bir dönem Bolvadin Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Belediye başkanlığı yaptığı on bir yıl içerisinde önemli hizmetler vermiş ve derin izler bırakmıştır.

   BOLVADİN  BELEDİYESİ

Osmanlı döneminde şehirleri yönetilmesine “ihtisap ağalığı” deniyordu. Sonra “şehremini” (şehir emanetçisi) denmeye başlandı. Cumhuriyetten sonra ise “belediye başkanlığı” dendi. Bolvadin Belediyesi 1854 yılında kuruldu. İlk şehremini Çiloğlanzâde Recep Efendi’dir. İkinci olarak Cılkzâde Hacı Hasan Ağa şehremini olarak görev yapmıştır. Şimdiki başkanımız Fatih Kayacan’a kadar elli belediye başkanı görev yapmıştır.

1942’de tek parti vardı. Hasan Türkmen de bu partinin üyesi ve belediye meclisi üyesi idi. Belediye meclisi bunu belediye başkanı olarak seçti. İlk hükümet binası, çarşı meydanındaki parkın olduğu yerde idi ve 1924 yılında yapıldı; 1973’de yıkıldı. 1895’de bu hükümet binasının önüne (Şimdiki çınarın karşısına) iki katlı, altı odalı ahşap belediye binası yapılıyor ve 1958’de yıkılıyor. 1952’de şimdiki kasapların olduğu yere beton bina yapılıyor. Üstü belediye ve arkası hal olarak görev yapıyor. Üçüncü binadan sonra, dördüncü belediye binası olarak da şimdiki modern bina yapıldı.

   İNÖNÜ  İLKOKULU

Savaşlardan çıkmış, Türkiye’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin kıtlık ve zorluk yılları…Devletler halka başvurmak zorundalar. Avrupa’da yol vergisi var. Yani, sokakta yürüdüğün yeri eskittiğin için vergi vereceksin. Bizde de, 1925’de bu kanun kabul ediliyor. 18-60 yaş arası herkes yılda on iki lira yol vergisi verecek. 1947’de bu rakam on sekiz liraya çıkarılıyor. Parası olmayan, devletin herhangi bir işinde yılda on iki gün çalışacak. Parası olan veriyor, parası olmayan bedenen çalışıyor. Hem parası yok; hem de çalışamıyorsa, işte o zaman dramlar yaşanıyor. Hükümet, bu vergi için belediyeleri sorumlu tutuyor. Devlet, nüfusu artırmak için altı çocuklulardan vergi almıyor. Bu tarihten sonra, fakir Anadolu’da nüfus patlaması oluyor. Bu vergi, 1952’ye kadar devam ediyor. Bu tarihten itibaren verginin adı değiştiriliyor ve arabası olanlar için “taşıtlar vergisi” adı altında alınmaya başlıyor.

Yıl 1942…Bolvadin yolları tozlu ve çamur…İlk olarak yollar yapılmış ve dükkan önlerine “arnavut kaldırımı” denilen taştan döşettiriliyor. Arkasından, şehrin yeşillenmesi için ağaçlar dikiliyor. Hasan Türkmen; ileri görüşlü, okumaya ve eğitime çok önem veren bir kişi…O gün için Bolvadin’deki okullar ahşap ve üç sınıflı. Her öğrenci okulu bitirebilmek için iki ayrı okulda okumak zorunda kalıyor. Hasan Reis, yeni büyük bir okul yapmak için yer aramaya başlıyor. Şu anda okulun bulunduğu yer ve karşısı mezarlık… İki mezar arasında kerpiçten bir duvar var. Şimdiki “İstasyon Caddesi” yolu, okulun arkasındaki “Sellikbaşı” nın orada. Önce bu iki mezarlık arasına yol açılıyor ve okul yapımına başlanıyor.

Parası olan yol vergisini veriyor, parası olmayan dağdan öküz arabalarıyla taş getiriyor, hiçbir şeyi olmayan da bedenen çalışıyor. Büyük emeklerden sonra, taş ve betondan kale gibi sağlam yapılmış bu okul ortaya çıkıyor. Okulun inşaatını bitiren Hasan Türkmen, soluğu bakanlıkta alıp, 1943 yılında okulun açılmasını sağlıyor. Önce ismi “İnönü İlkokulu” oluyor. Daha sonra bu isim değiştiriliyor ve “Savaş İlkokulu” deniyor. Bu da yetmiyor, en son olarak “Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu”nda karar kılınıyor.

BOLVADİN  ORTAOKULU

Bolvadin’de ortaokul (rüştiye), 1864’de Bahçe Okulu’nun olduğu yerde açılıyor. 1906-1907 yılarında “Halkevi”nde öğrenim görülüyor ve kapanıyor. 1945 yılına gelinceye kadar Bolvadin’de ortaokul yok. Ortaokul sadece Afyon ilinde var. Okumak isteyen varlıklı ailelerin çocukları Afyon’a gidiyor, diğer zeki çocuklar gidemiyor.  Siyaseti, halka hizmet etme sanatı olarak gören, halkıyla bütünleşen ve eğitim-öğretimin önemini çok iyi bilen Hasan TÜRKMEN, ortaokul yapmaya karar veriyor. İnönü İlkokulu’nun biraz ilerisindeki Nohuttan’ın eski değirmenin olduğu yere yapılması kararlaştırılıyor. Gene aynı yöntemle ve halkın yardımıyla, imece usulü bu okul yapılıyor. Afyon ili ve çevresinde, ikinci ortaokul olduğundan dolayı, genellikle köyden gelecekler için bir de yanına pansiyon yapılıyor. Doğrama işleri için ilk olarak şehre hızar makinesi getiriliyor. 1945 yılının yazında okul bitiriliyor.

   YAĞLI  URGAN

Okulun bitirilmesinden sonra en önemli işlerden birisi olan, bakanlıktan kadro alma ve öğretmen tayin ettirme işine sıra geliyor. O gün için öğretmen sıkıntısı var. Okullara yeterli öğretmen bulunamıyor. Hasan Türkmen ekibiyle birlikte, o günün meşhur Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali YÜCEL’in bakanlık genel müdürüne gidip kadro ve öğretmen istiyor. Genel müdür, şu anda kadro veremeyeceklerini söylüyor. Bunlar, üzüntülü bir halde Bolvadin’e geliyorlar.

Hasan Türkmen, her şeyi göze alıp, tekrar Ankara’ya gidiyor ve bakanın karşısına çıkıyor. Bakan Hasan Ali YÜCEL, ancak bir yıl sonra kadro verebileceklerini söylüyor. Reis de; Bolvadin halkının, canını dişine takarak bu okulu yaptığını, Ortaokulda okumak isteyen çocukların, öğrenim için Afyon’a gitmek zorunda kaldıklarını, Bolvadin halkına, partisi adına söz verdiğini ve okulun mutlaka açılması gerektiğini, kadro verilmezse Bolvadin’e dönmeyeceğini belirtiyor.

Gene de olumlu söz alamayınca, bakanın oda kapısında bekleyen hademeyi (hizmetli) çağırıyor. Cebinden kağıt 1 lira çıkarıyor ve hademeye, sağlamından bir urgan alıp gelmesini söylüyor. Bakana dönüp: “Ben bu yola baş koydum. Kadro şimdi verilmezse, bu urganla burada kendimi asacağım!” diyor. Bunun kararlılığını gören bakan, kadroyu veriyor ve Adana iline tayini yapılacak olan bir müdür ve dört öğretmenin tayinini Bolvadin’e çıkartıyor. Reis de mutlu bir şekilde Bolvadin’e dönüp, halkına müjdeyi veriyor. İnsan yaşadıkça anlıyor ki, kendi kayığını kendin çekmezsen, bir yerlere gidemiyorsun. Artık bu gün için; siyasette, ticarette, bürokraside görev almış ve alacak olan gençlerin temeli bu okulda atılmaya başlıyor.

Yolunu bulmakta umudunu kesme! Çünkü umuttur insana yol gösteren.

   UN  DEĞİRMENİ

1942’de Bolvadin’de sadece bir tane “Nohuttan’ın Değirmen” var. O da, ilk ortaokulun yapıldığı yerde ve başka da değirmen yok. Dişli Köyü’nde iki; Özburun’da dokuz değirmen vardı. Çay’da ise beş-altı değirmen vardı. Hepsi de su değirmeniydi. Bolvadinlilerin çoğu, bu değirmenlere gidip, arpasını kırdırır; buğdayını çektirirdi. Şimdi o sular kesildi, neredeyse kayboldu. Nohuttan ölünce, 1942’de Belediye Başkanı Hasan Türkmen, değirmen aletlerini satın alıp, şimdiki sinemanın olduğu yere belediye değirmenini kurdu. Önceleri mazotla çalışan bu değirmen, sonra elektrik ile çalıştırılmaya başlandı. Önceleri belediye personeli çalıştırdı sonra ihale yoluyla özel kişilere verildi. Böylece halkın çoğunluğu, çevre köyler gitmekten kurtuldu.

1938’de elektrik santralı kuruldu. Bu santral, kömürle ve buhar gücüyle çalışıyordu. Günde ancak belli yerlere iki saat elektrik verebiliyordu. 1944’de bu sistemi değiştirerek, mazotla çalışarak elektrik üreten makineler getirtti. Daha uzun süre ve daha çok kişiye elektrik verilmesi sağlandı. İlk olarak kanalizasyon sistemini kurdu.

   POLİS  TEŞKİLATI

1946’dan önce, Bolvadin’de polis kuruluşu yoktu. İç ve dış güvenliği jandarma sağlıyordu. Şehir içinde bir olay olduğu zaman jandarma müdahale ederdi. Hasan Türkmen, siyasi gücünü kullanarak, şehirde ilk polis teşkilatını kurdurdu. Şehir içi olaylara polisler, şehir dışı olaylara da jandarmalar bakmaya başladı.

O dönemlerde halk, devlet erkânından çok korkardı. Bir bekçiden, bir belediye çavuşundan herkesin “ödü sıdardı.” Afyon’dan vali, teftiş için sık sık gelirdi. Geldiğinde de genellikle ziyafet verilirdi. Yıl 1957…Horan yavaş yavaş yeşilleniyor.  Vali bir gün, erkanıyla birlikte Bolvadin’e gelir. Belediyede gerekli incelemeyi yaptıktan sonra, yemek için Horan’a gidilir. Rahmetli Fotoğrafçı Ali’de (Kel Ali) gazete muhabiri olarak her resmi toplantılarda bulunmaktadır. O da bu yemeğe katılır. Kendisi yemek yemez, yiyenlere bakar. Her yemekli toplantıda, Belediye Reisi Hasan Türkmen’in yemek yemediğini fark eder. Bu toplantıda da yememiştir. Merak eder fakat bir şey diyemez. Yemekten sonra Vali ve erkânı uğurlanır. Merakını yenemeyen rahmetli Ali Ağabey, reisin yanına sokularak neden yemek yemediğini sorar. Aldığı cevap ilginçtir. “Ali, ziyafeti belediye bütçesinden veriyoruz. O bütçede, tüyü bitmedik yetimin hakkı var. Yarın rûz-ı mahşerde onun hesabını nasıl vereceğim?” Kel Ali, bu cevap karşısında düşünür kalır. Kul hakkı nedir bilir misiniz? Allah, yarına bırakır fakat yanına bırakmaz!

SELLİK

Şehrimizde yer altı su kaynakları çoktu. Sokak çeşmeleri bunlarla beslenirdi. Ayrıca, kaynak olarak çıkıp, şehrin içinden geçen küçük dereler de vardı. Horan’dan ve Avdan’dan çıkan su, şehrin içinden geçip, son durak olarak “Sellikbaşı” dediğimiz yere varır, oradan boş araziye dağılırdı. Halkımızın tuvalet âdâbı biraz zayıftı. Bazı evler tuvalet çukuru kazmaz, pisliklerini kanal yoluyla bu selliğe bağlarlardı. Bazı evler de, tuvalet çukuru dolmasın, diye havrıza (lazımlık) yaptıkları dışkılarını selliğe dökerlerdi. Çarşıdaki tuvaletlerin altından da sellik geçerdi. Bilhassa yazın, kokudan ve sinekten geçilmezdi. Hasan Türkmen, tahmini iki metre derinliği, iki metre eni olan bu derenin yanlarına taştan duvar ördürdü. Bazı kısımların üstlerini kapattırdı. Nispeten, selliği kontrol altına almış oldu. Çok zaman, çocukların oynarken bu selliğe düştükleri çok olurdu. Yazın ise ilaçlama yaptırırdı. Daha sonraki yıllarda, kaynak suları kesildi, selliğin üstü de tamamen kapatıldı.

KAPLICA  KURNAZLIĞI

Kaplıcalar, topluma şifa veren su kaynaklarıdır. Buralar, hem şifa, hem de tatil amaçlı kullanılır. Bolvadinliler, şehre 25 kilometre uzaklıkta olan Heybeli Kaplıcası’na devamlı gitmektedirler. Yıl 1944…Bu kaplıcanın bir belediyeye satışı, Afyon İl Özel İdaresi’nde ihale usûlü yapılacak. Hasan TÜRKMEN, ihaleye katılmaları için Mehmet AŞKAR’a ve Hancı İbrahim ÖZSOY’a vekâlet verir ve bunlar Afyon’a gönderir. İhale öğleden sonra olacaktır. İhaleye, o zaman belde durumunda olan Çay Belediyesi de katılmaktadır. Hasan Türkmen Çay’a giderek oradan ihaleye girecek kişileri, tatlı bir kurnazlıkla gitmelerini geciktirir. İhale vaktinde, sadece Bolvadin Belediyesi’ni temsil edenler olduğu için, ihaleyi kazanırlar. Kaplıcaya karşılık, Savaş Okulu’nun karşısındaki kaymakam lojmanıyla takas ederler.  Böylece, kaplıca bizim olmuş olur.  Sebep olanlardan Allah razı olsun. Çaylılar da haklarını helal etsinler.

   TERKOS  SUYU

Şehrin içme suyu, sokak mahalle çeşmelerinden temin ediliyordu. Hasan Türkmen, Kemerkaya Avdan bölgesinden su getirip, şehir içindeki evlere borularla su vermeye karar verir. İnsanları, sokak çeşmelerinden su taşımasından kurtarmak ister. Keşif için birkaç kişiyle Kemerkaya’ya gider. Bunu haber alan köylüler, su vermemek için bunlara saldırırlar. Bunları kötü bir şekilde döverler.  Orada sözü geçen bir kadın, bunları kurtarıp sağ-salim Bolvadin’e dönmelerini sağlar. Bu olay, halkta infial uyandırır. Kemerkayalılar’la aralarında kavgalar çıkar. Kemerkayalılar bir süre Bolvadin’e gelemezler.

Dayak yese de azminden bir şey kaybetmeyen reis, tekrar girişimde bulunur ve şehre borularla suyu getirtir. Belli bölgedeki mahalle yollarına ana su boruları çekilir. İlk olarak sadece 7 aile evine su alabilir. İnsanlar bunu gereksiz görürler. Zamanla herkes evine sadece bir muslukluk su borusu çektirir.

   BELEDİYE  BASKINI

Toplumda, ortamı karıştırıcı, kışkırtıcı, fitne çıkarıcı kişiler bulunur. Böyle kişiler, işine, menfaatine gelmeyen şeyler için her şeyi yapabilirler. Millet donsuz durur, govsuz durmaz! 1945 yılının sonbahar ayları…Fitneciler devrede…Konu: Belediye başkanının iyi çalışmadığı ve kötülüğü…Bir gün öğleden sonra, şehir meydanına toplanan halk, belediye reisini indirmek için belediyeyi basıp, odasında çalışmakta olan Hasan Türkmen’i pencereden atmaya kalkarlar ve reislikten indirirler.

Aynı topluluk belediyeden çıkıp Aşkar Oteli’ne doğru “Aşkar!…Aşkar!” diye tempo tutarak yürürler. Amaçları, başkanlığa Mehmet Aşkar’ı getirmektir. Olaylardan habersiz otelin önünde oturmakta olan Mehmet Aşkar, otele girerek kapıyı içeriden kilitler. Halk otelin önüne toplanmıştır. Pencereyi açan Aşkar, halka; bu yaptıklarının doğru olmadığını, çok yanlış yaptıklarını, kendisinin başkanlıkta gözü olmadığını söyleyip dağılmalarını ister.

Halk dağılmıştır. Aradan üç ay geçer. Belediye hizmet işleri hiç iyi gitmemektedir. Üzüntüsü sahte olanın, ağlaması gösterişli olur. Yaptıklarının çok yanlış olduğunu anlayan yine aynı gurup, bir yerde toplanıp, bu sefer de Hasan Türkmen’in evini basıp, tekrar reis yapmak istediğini söylerler. Büyük bir tezahüratla başkanı evinden omuzlarına alıp, belediyedeki başkanlık koltuğuna oturturlar. Nefret ve kinin sonunda pişmanlık vardır.

DÜNYA’DAN  GÖÇÜŞ

   Ne tadın tuzun var, ne de lezzetin. / Yalan dünya senden çeker giderim. / Senin olsun malın mülkün servetin. / Neyim var, neyim yok, yakar giderim. Tarih 29 Eylül 1961 Cuma…Her canlının bir gün bu yalan dünyayı terk ettiği gibi, Hasan Türkmen de, altmış dört yaşında iken güzel eserler bırakarak gider. Kendi gitmiştir fakat eserleri yaşamaktadır. Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhuna Fatiha…

N. Sait EKİCİ