MASAL
…MİŞ… MIŞ… BOLVADİN
Bir varmış, bir yokmuş… Zamanın birinde Bolvadin’in Şazi Mahallesi, Hacımuratlar Aralığında Sait adında bir çocuk yaşarmış… Beton binaların olmadığı; yazın serin, kışın sıcak olan toprak binada mutlu şekilde hayatını sürdürürmüş… Çocuklara devamlı harçlık verildiği; ilkokul çocuklarının dahi cep telefonu kullanıp radyasyona maruz kaldığı; vakitlerini devamlı bilgisayar başında geçirip, ruh sağlığı bozulan obez çocuklardan hiç haberi yokmuş… Okula giderken cebine leblebi-üzüm konulup gönderilen; donili, elsende, metli, aygördüm, uzuneşşek gibi sokak oyunlarının oynandığı zamanda yaşıyormuş… Kardeşlik ve arkadaşlık bağlarının güçlü olduğu, büyüklere saygının, küçüklere sevginin çok yaşandığı bir zamanmış.
Gel zaman git zaman bu çocuk büyümüş; genç bir delikanlı olmuş… O zaman gençler vakitlerini ilim irfan yuvası olan; memleket dertlerinin tartışıldığı fikir derneklerinde geçirirlermiş… Kimisi Ülkü Ocaklarına, kimisi Milli Türk Talebe Birliğine, kimisi de Kominizmle Mücadele Derneğine gidermiş… Buralarda; vatan, millet, bayrak sevgisinin yanı sıra, dini terbiye de verilirmiş… Kişilikli, kendinden emin, ileriye dönük düşünceleri olan idealist gençler yetişirmiş… Çoğunun kızla – kızanla geçirecek zamanı olmazmış… Dizilerdeki kız oyunculara özenip; patır konuşan kızlar da yokmuş…Sevdikleri zaman da bir kere severler; ölesiye de unutmazlarmış… Saatlik, günlük, haftalık, aylık aşklar yaşanmazmış…
Milli ve manevi değerlerimize ters düşen bazı televizyon dizileri de yokmuş… Kendilerini dizi kahramanlarının yerine koymazlar; Türk büyüklerini örnek almaya çalışırlarmış… İki saatlik salon düğünlerini bilmezler; üç gün düğün bitesiye sağdıçlık ederlermiş… Çocukların her dediği yapılıp şımartılmaz; çocuk, aile terbiyesi ile büyütülürmüş…Kadınlar eşine karşı hürmetkâr; erkekler karısına karşı sevgili davranırlarmış… Boşanma olacağı zaman yerin-göğün sarsılacağını bilirler; gelişen olumsuz olaylara karşı sabrederler; zamanla işlerin yoluna gireceğini tahmin ederlermiş… Kadınlar ekonomik davranır; israftan kaçınır; evdeki taşı aş eder; gelene dokuz çeşit pasta yapmazlarmış… Zengin olsun fakir olsun, almış olduğu bir giyeceği eskiyesiye giyer; üst üste hiçbir şey almazlarmış… Herkes birbiriyle şakalaşır; birbirine şaka yollu takılır; birbirine gülümsermiş… Sokaklarda, israftan dolayı geçim kaygısıyla yaşayan; düşünceli, asık suratlı adamlar yokmuş…
Günler hızlı bir şekilde geçmiş; bu delikanlı, gençlik yıllarından sonra olgunluk yaşına gelmiş… Bir de bakmış ki; toplumda kredi kartı furyası başlamış… Herkes kredi kartı edinmek için yarışa girmiş… Kimileri hızını alamamış eşine ve çocuğuna da almış… Bilinçsizce harcamalar başlamış… Bazıları bankanın parasını kendi parası zannedip; har vurup harman savurmuş… Bu yüzden aile ocakları dağılmış; aileler çökmüş… Bu adamın dedesi de: “Oğlum, hesabını bilen hiçbir devirde aç kalmaz.” diyerek; tasarruflu olma yönünde nasihatlarda bulunurmuş… Babası da: “Aman oğlum, bankanın önünden bile geçme! ” diye tembihler edermiş.
Yaşı biraz daha ilerleyince memlekette israf ekonomisi baş göstermiş… Toplum üreticilikten uzaklaşıp; tüketici bir toplum haline gelmeye başlamış… Memleketin alışık olmadığı bir durumlar yaşanmış… Postacılar artık eskisi gibi sevdiklerinden mektup getirmek yerine; telefon borcu, kredi kartı borcu, icra mektubu getirmeye başlamışlar… Çocukluğundaki ve gençliğindeki bakkalların yerini, marketler almaya başlamış… Zamanın büyük bakkalları olan Apıcık, Muammer KOCA ile birlikte, küçük bakkallar da ortadan kaybolmuş; yerini, sermayesi dışarıda olan marketler almış… Bu adam o marketlere hiç gitmemiş; gene alış-verişini bildiği tanıdığı yerlerden yapmış… Toplumda market market dolaşma hastalığı başlamış… Bazı kişiler market market dolaşıp piyasa araştırması yaparlarmış… “ucuz” düşüncesiyle ihtiyacının olmadığı mallar alınıp; müsriflik yaptıklarının farkında olmazlarmış… Yapılan harcamalar, kazancın yerini karşılayamaz olmuş… Bu alış-veriş hastalığı memlekette durmadan devam ediyormuş… Bu işin sonu nereye gidecek diye kendi kendine düşünmeye başlamış…
Yaşı kemale ermiş olan bu ehl-i mükellef adam, gelişen olaylara şaşkınlıkla baka…baka…bakakalmış!..