AİLEDE HUZUR VE MUTLULUK

GENÇLİĞİMDEKİ EVLİLİKLERLER

Gelin ve damat olmak… Her gencin rüyası… Bütün kızlar ve erkekler, gelin-damat olabilmenin hayaliyle yaşarlar. Evlilik; çift olmak demektir. Allah’ın kanun koyduğu, emrettiği, Rasulullah’ın tavsiye ettiği hükümdür. Şu an yaşlılık dönemine girmiş olan kişilerin evlilikleriyle, günümüz evlilikleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Günümüzde, bazı âdet ve kültürlerin yok olma durumuna geldiğini görmekteyiz.

Şu zamanda, yaşı kemale ermiş olan kişilerin evlilikleri biraz daha farklı idi. Aileler; ergenlik yaşını atlatmış olan oğullarına kız aramak için “Takkası takkasına uygun” ailenin kızlarını araştırırlardı. “Davul dengi dengine vurur.” düşüncesiyle bunu yaparlardı. Genellikle; zengin zengine, fakir fakire, çiftçi çiftçi çocuğuna, memur memur çocuğuna, esnaf esnaf çocuğuna talip olurdu. Çok zaman oğullarına, kızlarına sormadan araştırma yapar, söz keserlerdi. Kızlarını alması biraz zor olan yerlere “Aman ağırlığımızı yenciltmeyelim.” diyerek gitmezlerdi.

Oğlan anası, uygun gördükleri ailenin kızının evine giderek: “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile isterdi. Aynı zamanda oğlanın babası kız babasını bulur, gerekli teklifi yapardı. Bu istek, kız evi tarafından uygun görülüyorsa birkaç gün müsaade istenir, ona göre karar verilirdi. Uygun görülmüyorsa, çeşitli bahaneler belirtilerek: “Allah iki tarafa da hayırlısını versin.” denir ve usulünce kabul edilmezdi.

****************************

BENİM EVLİLİĞİM

 Ben yüksek öğrenimde son sınıftaydım. Henüz okulu bitirmemiştim. Rahmetli anam arada bir hastalanırdı. Hastalandığında: “Ölmeden önce senin bi’ mürüvvetini göreydim, seni evereydim!..” dedi ve bize uygun olan ailelerin kızlarını teklif etti. Ben karşı çıktım ve okulu bitirmeden evlenmemin doğru olmadığını söyledim. Hastalığını bahane ederek bana baskı kurmaya başladı. Sonunda anamı kıramadım ve kabul ettim. Anam da, beni everdikten 34 sene sonra öldü.

O dönemlerde oğlan olsun kız olsun, ana-babanın dediği olur ve onların seçtikleri kişiyle evlendirilirdi. Evlendirilecek olan kız veya oğlan, evleneceği kişiyi hiç görmeden de evlendirilebilirdi. Büyüklere güvenilirdi. Kızların evliliği genellikle 15-16 yaşlarını geçmezdi. Kız, genellikle oğlana değil, ailesine verilirdi. Kızına sormadan veren babalar da bulunurdu. Çok zaman kız ve oğlan birbirlerini hiç görmeden evlendirilirdi. Pekiyi, bu doğru bir hareket miydi? Hayır… Evleneceğin oğlan veya kız;  ak mı, kara mı?.. Uzun mu, kısa mı?.. Deli mi, depek mi?.. Ağzımı kokuyor, burnu mu akıyor?… Belli değil…. Belli bir kurallar içerisinde oğlan ve kızın görüşüp konuşmaları peygamber sünnetidir. Buna rağmen huzursuzluklar olsa bile, aile içerisinde zamanla birbirlerine alışırlar, “boşanma” sözünü akıllarından bile geçirmeden bir hayat sürerlerdi.

Benimki de öyle oldu. Nişanlandık, düğün ettik ve evlendik. Nikah günü yan yana durduk fakat üzerindeki atkıyı fazla büründüğünden dolayı yüzünü göremedim. Ancak evlendiğimiz gün birbirimizi görebildim. Çok şükür 42 yıldır bir sıkıntımız olmadı, mutlu bir hayat geçirdik.

ÇOCUKLUĞUMDAKİ EVLİLİKLER

Çocukluk günlerimde toplumumuzda bazı ailelerde kadın, erkekler tarafından hor görülürdü. Çocuklarına, ev işine, hayvana, tarla-bahçe işlerine bakan bir varlık olarak görülürdü. Kocasından dayak yiyen kadın, bunun normal olduğunu zannederdi. Kadının ölmesi de çok önemli değildi; adam hemen bir daha evlenirdi. Giymek için üst-baş talebinde bulunamaz, bir önücek ve şalvarla ömrünün geçeceğini sanırdı. Çile çekerek genç yaşta yaşlanırdı.

   Ev içerisinde kocaya bir şey söyleme hakkı yoktu. Evin erkeği ne derse o doğruydu. Aile içinde demokrasi yoktu. Karısına bile sormadan, kızını bir başkasına verirdi. Gelin, kaynatanın olduğu odada bir köşeye büzülerek oturur; utancından kafasını yere eğip kilimin ilmiklerini sayardı. Gelinin ev içerisinde, kaynatasının yanında sesli konuşma hakkı da yoktu. Rahmetli anam, kırk sene dedemin yanında hiç sesli konuşmadı.

  **************************************

   KIZ ÇIKARILIRKEN

Evin kızının; anasının evinden ayrılacağı gün, sevinç ve hüzün birlikte yaşanır. Kızın ana ve babası vardığı yerde mutlu olması, evliliğini devam ettirmesi için kızına nasihatlarda bulunurlar: “Vardığın yerin giderâtına uy!.. Gaylım orası senin evin!.. Onlar topalısa sek, körüse gırp!.. Oraya alınla giriyorsun  kefeninle çıkacaksın!… Aklın ermez de gaçıp gelirsen, eve almayız!.. Senden sonraki kardeşlerini de düşün!…” diyerek, biraz da abartarak konunun önemini anlatmaya çalışırlardı.

GÜNÜMÜZ EVLİLİKLERİ

Günümüzdeki gelin kızlar, çocukluğumuzdaki gelinlere göre çok farklıdır. Günümüz gelinleri her türlü imkana sahip olup; genellikle rahat, konfor ve lüks hayat içindedirler. Her şeyden önce “Ev ev üstünde olmaz” düşüncesiyle kaynana yanında oturmayıp, ayrı bir evde oturmak isterler. Evlenmeden bütün eşyaları alındığı için, evlilik sonrası da bir hedefleri kalmamaktadır. Can sıkıntısından da kavga etmektedirler. Sosyal medya bağımlılığı eşleri birbirlerinden soğutmaktadır. Daha lüks ve gösterişe hayata kendilerini kaptırmaktadırlar. Evlerdeki “erkek” hakimiyetinin yerini, “kadın” hakimiyeti almıştır. Doğum günü, evlilik yıldönümü, üzerinde insan, cami ve Kâbe resimli kutlama pastaları, zengin sofralar, sosyetik umre turları… İsraf ve lüks saltanat, İslam’ın altıncı şartı oldu. İşte bu yüzden, günümüzde bazı evliliklerinin sonu hüsran olmaktadır.

  *********************************************

GÜNÜMÜZDEKİ BOŞANMALARIN SEBEPLERİ

 Bugün için toplumumuzun en büyük yarası aile içi huzursuzluk ve boşanmalardır. “yokluk” tan yıkılmayan evlilikler, şimdi “varlık” tan yıkılmaktadır. Ölçüsünü bilmeden lüks hayat yaşama isteği, “pışpış” la büyütülen gençler, aile büyüklerinin genç evlilere gereksiz müdahaleleri, aile içinde faciaya dönüşmekte ve boşanmalar çoğalmaktadır… Önceleri evlilikler “nasip” üzerine oluşurdu. Şimdi “nakit” üzerine oluşuyor… Eskiden, her evlenen elli kişiden sadece birisi-ikisi boşanırken; bugün için evlenen üç kişiden birisi boşanmaktadır… Bu da toplumda büyük yaralar açmaktadır. “Kadının beyanı esastır” kanunu hükmünce, herkes kadınlara bir şey demeye korkuyor. Böylece gençlerimiz uçurumun kenarına itiliyor.

Aileyi korumak adına, son zamanlarda eşlere büyük haklar verildi. Kadınlar bu hakları gereksiz yere kullanmaya başladılar. Ev içerisinde olan ufak bir olayda, hemen telefona sarılıp, emniyet güçlerine haber verip, kocasına en az üç ay “Eve Yaklaşmama Cezası” aldıran kadınlar fazlalaştı… Bu adam nereye gidecek, nerede yatacak, nerede kalkacak, nerede yiyecek, nerede oturacak?… Bu üç ay içerisinde kızgınlıklar artıyor, erkek evinden soğuyor ve boşanmalar kaçınılmaz oluyor.

EVLİLERE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

Mutlu bir aile modeli aramak hepimizin görevi… Eşinize sevginizi belirtin. Eşler birbirlerine karşı ayna gibidir, nasıl davranırlarsa ona göre karşılığını alırlar. Her zaman temiz, dürüst ve namuslu olun, kararları birlikte alın. Benim eşim neden “filanca” gibi değil, yerine; oh be!… eşim “filanca” gibi değil, denmelidir. Her şeyin bir hesabı var; üzdüğün kadar üzülürsün… Âhir zamandayız; ortalıkta az insan var fakat çok insan taklidi yapanlar var. Güvendiklerinize ve sevdiklerinize sahip çıkın, olayları büyütmeyin… Evde biriniz sesini yükselttiği zaman diğeri sussun. Her evde mutlaka ufak-tefek problemler olur. Kavgalar, kızgınlıklar zamanla unutulur. Yeniden aile saadetine dönülür.

 *************************************

    Evlilik namaz gibidir, niyet ettin mi sağına-soluna bakmayacaksın! Sevdiğini alamadıysan, aldığını seveceksin! Kadınlar eşine karşı hürmetkâr; erkekler karısına karşı sevgili davranmalıdır. Boşanma olacağı zaman yerin-göğün sarsılacağını bilip, gelişen olumsuz olaylara karşı sabretmelidirler. Hayat inişli çıkışlıdır. Hiçbir şey, insanın istediği gibi gitmez. Şu geçici dünyada yaşıyorsak, acı-tatlı her şeye alışmalı, gerektiği yerde zorluklara göğüs gerilmelidir. Gençler; evde olup biteni mümkün olduğu kadar ana-babalarına duyurmamalıdırlar. Hiç kimseye acınızı göstermeyin!.. Ateşinize kimin odun atacağını bilemezsiniz. “  

N.Sait EKİCİ

Yorum Yazabilirsiniz

All fields marked with an asterisk (*) are required