BİR MAHALLE PROFİLİ
İslam şehirlerinde mahalleler, bir mescid ve zaviye (İslam ve fen ilimleri öğretilen ve yolcuların barındığı yer) etrafına kurulmuştur.Bolvadin^de de aynı sistem uygulanmıştır. Bolvadin^de kurulan ilk mahalle Hisar Mahallesi’dir. Selçuklular zamanında 11 mahalle vardı. Bunlar: Hisar, Kestemet, Hanaylu Mescit, Alaca Mescit, Bey Mescit, Hoca Emre Mescit, Kutlu Mescit, Kümbet, Şazi ve Halife Mahalleridir. Bu dönemde Bolvadin’in nüfusu 4 bindir. Günümüzde ise 50 mahalle vardır. Selçuklu Devrinde yapılan 3 hamamdan hiçbiri günümüze kadar gelememiştir. Osmanlı döneminde yapılan iki hamamdan yalnızca Rüstempaşa Hamamı günümüze gelebilmiştir. İmaret Hamamı ise 1973 yılında yıkıldı.
Bekirağa Mahallesi: Mahallenin kurucusu, Kümbet Mevlevi Şeyhi, Ali Sıtkı Sultan Efendi’nin torunlarındandır. Bekir Ağa, 1794 yılında bu mahalleye mescit ve dergah yaptırmıştır. Şazi Mahallesi ve Alaca, Kaymas Mahalleleri arasındadır. 1973 yılındaki yol genişletme çalışması yapılmadan önce tek katlı, toprak damlı, birbirine yaslanmış şekilde duran, bir veya iki odalı evler topluluğuydu. Aileler çok çocuklu olup, sokaklar çocukların oyun sesinden geçilmezdi. Çok çocuk olunca çocuk kavgası da eksik olmazdı. Çocukların kavgasına bazen anneler de katılır, anneler kavga ederken çocuklar tekrar barışır oyuna devam ederlerdi. Burada; hiç zengini olmayan, kendi halinde, mütevekkil, gün azıklı, ihtiyaçlı aileler yaşardı. Bolvadin’in müzisyenleri ve zanaatkârları hep bu mahalleden çıkmıştır. Bolvadin’in ve çevrenin çömlek ustalarının hepsi de bu mahallelidir.
Mahallenin girişinde Testici Hilmi AKÇAY’ın ve bizim ev vardı. Memidikler’in evden sonra, Tüssülü ( Şıh Mehmet Demir) nün ev, Kalaycı Lökünün Emin (Belek) in ev, devam eder giderdi.
İki tekerli arabasına eşek koşup rızkını temin için çalışan Ceylan AK vardı. Kekliğin Hoca, yağcılarda elcik çekerdi. Kadın düğünlerinin vazgeçilmezlerinden birisi de tefçilerdir. Zamanın tefçileri, günlük popüler olmuş türküleri hemen ezberlerler, bilinen klasik türkülerimizle birlikte kadın düğünlerinde bunları söylerler, halkı coştururlardı. İşte bunlardan birisi de Bekirağa Mahallesi’nde oturan, 100 yaşına yaklaşan, tefi hâlâ evinin duvarında asıla olan Tefçi Elvida (Elveda) Aba’dır.
Kösenin Hasan Hüseyin EMER vardı. Kalender bir insandı. Sokak çeşmelerinden kahvehanelere, yaz-kış testilerle su çekerdi. Siyah uzun sakalı vardı. Toplumun kötü âdetlerinden birisi de, kişilere hemen lakap takmasıdır. 1967 yılında Türkiye Kıbrıs’taki Rumlarla ilgili sorun yaşadı. O zaman Kıbrıs Rum din ve devlet adamı Makarios idi. Bu papaz siyah uzun sakallı idi. Kösenin Hasan Hüseyin de siyah uzun sakallı olduğu için ona bu papazın adını lakap olarak takıyorlar. Sonradan herkes “Makaryos” diye hitap etmeye başladı. Bazı sakal koyan kişilere de “Humeyni” diye lakap takmışlardır.
ZAYİDENİN KÖR BEYGİR
Toplumumuz, yaz bitimine doğru kışlık yiyeceklerini mutlaka hazırlardı. Çetin geçen kış şartlarında çalışılamadığı zor günler için nevalesini yazdan düzerdi. Biberini, yaprağını kurutur; ekşisini (salça) çıkarır; turşusunu kurar; bulgurunu, düğüsünü, göcesini hazırlardı. Mahallelerde bulgur ve göce çeken kişiler olurdu. Bu kişilerin evinin bir bölümünde, içi havuz gibi oyulmuş büyük taşlar olurdu. Bu taşın içinde silindir biçiminde dikine duran bir taş ve ortasında ağaçtan bir direk olurdu. Harmandan kaldırılan veya satın alınan buğday, önce yıkanır kurutulur, içinin taşı ayıklandıktan sonra altına ateş yakılan büyük kazanlarda kaynatılırdı. Belli bir kıvama gelip pişen buğday mahallenin el-ayak değmeyecek yerine kilim veya bez serilerek kurutulurdu. Kuruyan buğday, bulgur veya düğü yapılmak üzere “Mengen” dediğimiz bu taşın içine dökülürdü. Yıkanıp, taşından ayıklanıp, kaynatılmadan çekilen buğdaya “göce” denir. Göce den, milli yiyeceğimiz olan “keşkek” yapılır. Silindir biçimindeki taşın ortasına bağlana ağaç direğe bir at bağlanırdı. At, aynı noktada döneceği için, başı dönmesin diye gözü bir bezle bağlanırdı. Kösenin Hasan Hüseyin’in karısı Zahide Aba vardı. Bekirağa Mahalle’sinin ve diğer mahallelerden gelenlerin buğdaylarını bu kadın çekerdi. Atının gözü kör olduğu için atın gözüne bez bağlamazdı. Sonbahar ayında, bu şekilde rızkını temin etmeye çalışırdı. Bu kadının kör atı, zamanla Bolvadin’de deyim haline geldi. Bir yerde fazla dolaşan kişiler için: “Zayidenin kör beygir gibi ne dolanıp duruyon?” derler.