AYI MI OYNEYYO!…

Sinemanın dışında farklı bir eğlencenin olmadığı dönemde, ayı oynatıcıları vardı. Bunlar, bize yakın köylerden birisinden gelirlerdi. Genellikle Bolvadin pazarı olduğu gün, iki atla çekilen arabalarına ayıyı bindirirler; arabanın arkasına da köpeklerini   bağlarlar; bu şekilde gelirlerdi. Çarşıda veya mahalle içinde bir tef (def) sesi duyarsak, mutlaka bir ayı oynatıcısı geldi demekti. Herkes ayıcının başına toplanır, ayının yaptığı hareketleri gülerek seyrederlerdi. Ayının burnuna bir halka geçirilir, zincirle buradan bağlanıp yönetilirdi. Ayıcının elinde uzunca bir değnek ve tef olurdu. Ayıcı, tefi çalıp, kendince bir türkü söylediği zaman, ayı iki ayağı üzerine kalkarak oynar gibi yapardı. “Göbek at!” dediğinde göbek atmaya başlardı. Peki bu ayı oynamayı nasıl öğrenmişti? Dağda, inindeki yavru ayıyı yakalayıp köye getirirler; kızgın sacın üzerine koyup tef çalarlar; ayı da, ayağım yanmasın, diye birini indirir, birini kaldırırmış. Daha sonraları ne zaman tef çalınsa, ani refleks olarak ayaklarını indirip kaldırmaya başlarmış. Ayrıca, zarar vermesin diye, ayının pençelerini sökerlermiş. Böyle olunca; çocuk aklıyla biz, ayıyı oynuyor, hatta eğleniyor sanırdık.

    Bazen ayıcıyla güreş tutarlar ve çoğunlukla da ayıcı yenilirdi. Oyun sırasında: “Haydi goc’oğlan! Gocagarılar hamamda nasıl bayılır?” dediğinde, ayı iri gövdesiyle yere sırt üstü yatar; ayaklarını kaldırır; bir müddet hareketsiz dururdu. “Genç gızlar nasıl utanır?” dediğinde de, ayı iki pençesini yüzüne kapatırdı. Ayı bazen efkarlanır, sahibinin sözünü dinlemezdi. Ayıcı o zaman sinirlenir, elindeki değnekle ayının burnuna vururdu. Gösteri sonunda ayıcı etrafını çevrelemiş olan seyircilerin önünde tefini tutar, herkes gönlünden ne koparsa üç-beş kuruş tefin içine atardı.

   Ayının farklı bir görevi daha vardı: Sırt çiğneme…Ayıcı, mahalle aralarında dolaşırken bazı kadınlar ayıya sırtlarını çiğnetirlerdi. yanırlısında yel-guz olan kadınlar bunu yapardı. Ayıcıyla pazarlık yapılır, kadın evin girişine yüzükoyun uzanır, bu konuda eğitilmiş ayı da, ön iki ayağını kadının sırtında gezdirirdi. Bazen sırtına çıktığı da olurdu. Güzel gördüğü kadının da sırtından inmezdi. Kadın bu arada derinden derinden “Oh!” çeker, mutlu bir şekilde yerinden doğrulurdu. Parası olmayan kadınlar, karşılığında evden ekmek verirler, ayıcı da sırtındaki tek gözlü heybesine bunları koyardı.

HAYVANLARA EZİYET ETMEK

   Hiçbir hayvana işkence, eziyet etmek; onları dövüştürmek caiz değildir. Büyük günahı vardır. Öbür dünyada boynuzsuz koyun bile boynuzlu koyundan hakkını alacaktır. Dini açıdan olsun, insani açıdan olsun bu hareket yanlıştır. Dağdaki ayının hürriyetini kısıtlayıp, ona büyük işkenceler yapmak büyük vebaldir. Ben küçükken yoldan geçen zavallı köpeği taşlamak, normal bir hareketti. Bazı arabacılar ata küfür ederek kamçıyı vururlardı. Halbuki arabanın arkasında da:”Ata vurma, arpaya vur.” yazıyordu. Bazı çobanlar, koyuna-keçiye insafsızca değnek vururlardı. Belediye zabıtaları, kasap halindeki başıboş köpeklere zehirli et verirler, zavallı hayvan kıvrana kıvrana ölürdü. Bazen de sebze halinin içinde tüfekle vururlardı. Günümüzde, sahipsiz köpekler belediye tarafından bir yerde toplanmaktadır. Ayrıca, sahipsiz sokak kedilerine bakmayı görev bilen merhamet sahibi insanlarınız da vardır. Peygamberimiz: “Merhametli olmadan, imanlı olamazsınız.” buyuruyor. Yeryüzündekilere merhamet edelim ki, gökyüzündekiler de bize merhamet etsinler. Ben bu ömrümde şunu çok iyi öğrendim. Bütün mahlukata karşı:  Merhamet…merhamet…merhamet.

Vakti zamanında bir Elif gadın varımış. Geliniyle vur dut kavga ederler. Kavga biter. Bir de bakar ki, eviñ kedisi zobanıñ altında yatmakda. Alır eline maşayı, “senden kêri ırahatı yok” diye basar zopayı, kediye.

Yorum Yazabilirsiniz

All fields marked with an asterisk (*) are required