GÜLSÜN KONYA

 

   Gülsün KONYA…Baklâcı Güssün Aba…84 yaşında…Arabacı Yusuf KONYA’nın eşi…44 senedir, düğünlerde, davetlerde, bayramlarda, seyranlarda insanlara baklava yapıp; herkesin ağzını tatlandırdı.

   Gülsün Teyze; biraz esmer tenli, zayıf, minyon tipli, eline-ayağına tetik, Cin gibi bir bayandır. Tertibe ve temizliğe çok önem verir. Yıllardır Bolvadinlilerin değişmez baklava açan kişisi olup; girmediği ev yoktur. Eli çok tetiktir ve çok ince baklava şepidi açar. Yaşına göre, Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın en hızlı şepit açan kişisidir. Bolvadin ve çevresinde, ondan daha hızlı şepit açan yoktur. “Aman günah olur!” diye, hâlâ 10 yıl öncesinin fiyatından şepit açmaktadır. Bir kere hac, üç kere de umre haccı yapmış olup; 18 torun sahibidir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1932 yılında, Bolvadin’in Karacaören Köyü’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Murat…Çobanlık yapardı, kendi koyunumuzu güderdi. Üç oğlan, iki kız; toplam beş kardeşiz. Ben beş yaşında iken ablam gelin oluyor. Gerdek girdiği gece vefat ediyor. Anam buna çok üzülüyor; üzüntüden döşşeklere düşüyor. Ablamın kırkıncı gününde ise anam vefat ediyor. Ben anamı bilmem... En küçüğümüz dört aylık olmak üzere, dört kardeş dökülüp kalıyoruz. Anamın babası: “Çocuklar döküldü kaldı!” diyerek, babama Kemerkaya’dan bir kız bulup evlendirdi. Üveyi ana gelince çok sıkıntılar çektik. Benim küçüğümü Bolvadin’e evlatlık vermişler. Onun küçüğünü teyzem almış, onu berber etti. En küçüğümüz olan İsmail’i de ben büyüttüm.

   ÜVEYİ ANAYA ALIŞABİLDİNİZ Mİ?

   Üveyi anamın çocuğu olmadığı gibi, bizi de bağrına basmadı. Devamlı eziyet etti. Onu-bunu mâne eder, beni döverdi. 12 yaşına geldiğim halde beni devamlı döverdi. Sokağa çıkar, gizli gizli ağlardım. Teyzemin evi bizim evin yanındaydı. Gene bir gün bahçede ağlarken, teyzem ağladığıma dayanamamış ve beni yanına çağırdı. Beni teselli etti ve bağrına bastı. Ben tekrar eve gitmek istemediğimi söyledim; teyzem de, beraber kalmamızı söyledi. Teyzemin yanında kalmaya başladım. Babam çağırdı fakat gene de gitmedim. Bu yüzden babam bana üç sene küstü.

   Köyümüzde üçe kadar okutulan ilkokul vardı. Okula gitme yaşım gelince okula gitmeye başladım. Okul açılalı üç hafta olmuştu. Önlüğüm olmasa da okulu çok seviyordum. Üveyi anam babama: “Koyunları- davarları kim güdecek, kızı okula yollama! Okuyup da n’olcak!” demiş. Bu yüzden babam okula göndermedi; cahil kaldım.

   Bolvadin’in Bekirağa Mahallesi’nde oturan Ahmet Hoca vardı. O, bizim köyde hak ile imamlık yapardı. Ayrıca, evinin odasının birinde köyün çocuklarına Kur’an okumasını ve duaları öğretirdi. Babam, ilkokula gitmeyince, hiç olmazsa Kur’an okumasını öğrensin, diye beni oraya gönderdi. Oraya bir müddet gidip duaları öğrendim. Eve gelince üveyi anam, niye gittin? diye döverdi. Sonra gene üveyi anam beni oraya da göndettirmedi.

   NE ZAMAN EVLENDİNİZ?

   Benden altı yaş büyük teyzemin oğlu vardı. Oğlan, Bolvadin’de Cinimamlar’da çoban olarak dururdu.  Kırk yılın başında bir köye gelirdi. 13 yaşına girdiğimde teyzem bana bir yüzük, bir küpe takıp; oğluna yavuklu etti. Teyzem, oğlu köye gelince beni yanından hiç ayırmazdı. Oğlan bir sene sonra askere gitti. Askerden gelince ben 16 yaşında idim, o zaman düğün ettik. Düğün dediysem, düğün falan olmadı. Dayımın eve götürdüler; başıma bir al örtüp geri getirdiler. Eşim çok iyi insandı. Toplumda da sevilen insandı. Tatlı dilli, yumuşak başlı idi. “Seninle boyunduruk boyunduruğa çalıştık.” dedi ve beni hacca götürdü. Dört oğlum, bir kızım var. Büyük oğlum Mehmet, şofördü vefat etti. Onun küçüğü Şükrü, memurdu emekli oldu. Onun küçüğü Mevlüt, şoförlük yapıyor. En küçükleri Efrail ise lokantacıydı vefat etti.

   KÖYDEKİ DÜĞÜNLER NASIL OLURDU?

   Gelinlik âdeti yoktu. Onun yerine “saya” dediğimiz yeşil, al renkli çuhadan yapılmış elbiseler vardı. Ayrıca, kaşıksapı entari vardı. Davulcu-zurnacı olurdu. Üç gün davet olurdu. Davet için en az üç koyun kesilirdi. Davette; önce bulgur çorbası, ardından pilav üstü bütüm et ve hoşaf olurdu. Son olarak da, pekmez helvası olurdu. Gelinlerin başına mutlaka zambak edilirdi.

   Ben küçükken köyümüzün dağları ağaçlıktı. Kese kese ağaçları bitirdiler. Şimdi devlet çam dikti; eski meşe kökleri tekrar canlandı; yeniden köyümüz neşelenmeye başladı.

   BOLVADİN’E NE ZAMAN GELDİNİZ?

   1964 yılında kaynanam-kaynatam vefat etti. Eşim de zaten Bolvadin’de çobanlık yapıyordu. “Çocukların-geleceği kurtulsun!” diye Bucak Mahallesi’nde, iki göz ve bir ahırı olan ev kiralayıp oraya taşındık. Eşim, öküz arabasıyla bazen köye çift sürmeye gider; bazen de Bolvadin’de başkalarının tarlalarını sürerdi. Ben de çapaya-çizgiye giderdim. Daha sonra öküzleri satıp, at ve yaylı araba alıp, tekarabacılık yapmaya başladı. Uzun yıllar bu şekilde çalıştı. 1969 yılında Cirit Mahallesi’nden bir arsa aldık ve taştan, bodrumsuz bir kat ev yapıp başımızı soktuk. Bundan dokuz sene önce eşim vefat etti.

   MADDİ SIKINTILAR ÇEKTİNİZ Mİ?

   Köyden gelince çok sıkıntılı günlerimiz oldu. Evde dört çocuk var, ekmek bulamadığımız günler oldu. Yusuf Emmi’n köye, tarlamızı ve ele çift sürmeye gider; bazen üç-dört gün gelmezdi. Eylül ayının sonuydu. Havanın sıcaklığı devam ediyordu. Gene eşim köye gitmişti. Baktım evdeki teknede ekmek kalmamış. Buğdayımız da unumuz da yok…Ne yapacağımı şaşırdım. Bucak Mahallesi’nde komşumuz Baddalağın Ayşa Aba vardı. Ona gidip çaresizlik içinde: “Ekmek edeceğim evde un yok; dört çocuk aç; ne yapayım?” dedim. Kabri nur olsun o da bana: “Çolağın koturanın oralara arpa-buğday başağı toplamaya gidelim, git evden çuval getir!” dedi. Ben hemen eve seyirdip çuval aldım. O da bir çuval aldı ve tarlalara gittik. Oradaki, ekinleri biçilmiş tarlalardan yer düşen arpa-buğday başaklarını toplayıp çuvallara doldurduk. Dolan çuvalları kan-ter içinde sırtımıza yükleyip eve getirdik.

   Çuvalları taşın üzerine döküp esbab tokacıyla dövdük ve içinin denesini ayırdık. Eleyip savurduk ve yıkayıp serdik. Ertesi gün kuruyan buğdayın taşını ayıklayıp, çuvala doldurduk. O zaman belediyenin değirmeni ve Aşkar’ın Değirmen vardı. Ayşa Aba: “Öğüttürmeye paramız yok, Aşkar’ın Değirmene götürelim, o para almaz.” dedi. Buğday çuvallarını sırtımıza yükleyip değirmene vardık. Değirmen kalabalıktı ve sıra vardı. Bizim o hâlimizi gören Aşkar’ın Hakkı, hemen çuvalları elimizden alıp herkesin önüne geçirdi ve buğdayımızı öğüttü. Biz para demeden: “Hadin güle gül gidin!” deyip para almadı. Biz de dua ede ede eve vardık. Hemen hamur katıp, bir tekne ekmek yaptım. Ertesi gün eşim köyden gelip bir tekne ekmeği görünce çok sevindi.

   Komşumuz Baddalağın Ayşa Aba çok iyi kadındı. Bana devamlı nasihat eder, yol gösterirdi. “Aş emekte biter.” derdi. Başşak toplarken: “Çapaya gidip de ne yapacaksın! Başşağa gidelim; başşak daha iyi! Para gelir geçer! Bak, neliğinen topluyorsun. Hiçbir şeyi israf etme! Yılan bile toprağı biter diye yalaya yalaya yer!” derdi.

   Arada haşgeş kırmasına ve çapaya giderdik. Haşgeş gırması bittikten sonra ertesi gün erkenden haşgeş başşağı toplamaya giderdik. Bir şinik toplayabilirsek hemen yağ çıkarttırırdık.

   BAKLAVA AÇMASINI NASIL ÖĞRENDİNİZ?

   Köyde iken devamlı şepit açardık. Çocukken; hangimiz daha hızlı açacak, diye yarışırdık. 1972 yılı idi. Hisar Mahallesi’nde Baklâcı İrême Aba vardı. O benim şepit açtığımı görmüş. Bana: “Şepiti iyi açıyorsun. Kırda-bayırda çalışmaktan daha iyi olur. Gel benim yanımda baklava şepiti aç!” dedi. Ben de kabul edip onunla birlikte şepit açmaya başladım. Baklava yapmanın bütün inceliklerini öğrendim. Onun yanında bir müddet çalıştıktan sonra ayrıldım ve kendim çalışmaya başladım. Benim özelliğim, çok hızlı ve ince açarım. Ayrıca, hesaplı açarım. 10 sene önceki fiyattan açıyorum. Dua etseler bana yeter. Hem eğlenip-sallanıp evdekilerin vaktini almam; hem de çok ince açtığım için benim baklavam lezzetli olur. 44 yıl herkese baklava açtım. Şimdi çok samimi olduğum eşe-dosta gidebiliyorum.

   KAÇ ÇEŞİT BAKLAVA VAR?

   Çok iddialı konuşmayayım ama Bolvadin’in ev baklavası hiçbir yerde yok… Bizim baklavamız hafiftir, lezzetlidir, şişkinlik yapmaz. Buzdolabında iki ay dursun bozulmaz. Bunun sırrı da ustalık ve içindeki malzemelerin miktarıdır. “Gelin kız baklavası” dediğimiz baklava üç tepsi olur. Bir tepsisi kaymaklı; iki tepsisi kesme olur. Kesme baklavanın arasına ceviz konur. Bazı davetlerde yedi tepsi baklava açtığım da oldu. Bayramlarda genellikle bir tepsi kesme baklava açtırırlardı. Kaymaklı baklava yetmiş yumaktan açılır. Kesme baklava ise, elli-altmış yumak olur.

   Kaymak baklavanın içine iki tabak kaymak konur; ayrıca üzerine de bir tabak kaymak konur. Cevizli baklavanın içine ise yarım kilodan fazla ceviz içi konur. Ayrıca, gelin baklavasının üstü fıstıkla, parlak telle ve kırmızı şekerle süslenir.

   ŞİMDİKİ YAŞANTIYI NASIL GÖRÜYORSUNUZ?

   Bolvadin’imiz imanlı, terbiyeli, ahlaklı kişilerden oluşmuştur. Her gittiğim evden genelde memnun kalırım. Bazen cahillikler oluyor. Ben ve emsallerim çok sıkıntı çektiğimiz için, israf yapmamaya çok dikkat ederiz. Yeni nesilde pek bunu göremiyorum. Çöp dökmeye gidiyorum, çöpe atılmış bir sürü ekmek görünce etlerim sızlıyor. Hemen alır ıslatır, kuşlara veririm.

   Baklava yapmaya eve gidiyorum; kadın, tepsi hazırlamamış; cevizleri kırmamış; karşımda oturuyor. Bir gün bir evde kestirmeyi ocağa koyup unutmuşlar. Kestirme yanmış, kokusu her tarafa yayıldı. Bana tencereyi gösterip, bunu ne yapacağız? diye sordular. Düşündüm düşündüm: “Ne yapacaksınız biliyor musunuz?” dedim. “ Üzerine sıcak su döküp karıştıracaksınız, eriyince hemen götürüp helâya dökeceksiniz! Bunu ancak helâ paklar!” dedim. “Garı var, çerden çöpten aş eder, /Garı var, bişmiş aşı daş eder.”     

   Ailede birlik olması lazım… Ev içerisinde iş paylaşımı olması lazım. Genelde hep birlikte çalışan aileler gördüm. Bir ailede gördüğüm olumsuz olayı anlatayım: Bir gün bir evde baklava açarken, gelin, gayınna ve görümceler vardı. Hepsi de avrat…Gayınna ve görümceler karşımda oturdular. Gelin ayakta kan-köpük kustu, telesidi. İlk önce gülvarak açtırdılar, gelin pişirdi geldi. Kestirmeyi döküp bir tepsi baklavayı yediler. Ben şaşırdım kaldım. Gelin bana mı yardım etsin! Çocuğuna mı baksın! Yemek mi yapsın! “Eden de garı, ettiren de garı!”

   Bazen akşam yemeğimi yiyip balkona oturup akşam ezanının okunmasını beklerim. Akşam ezanı okunurken garıların guraf guraf evlerine gittiklerini görürüm. İçimden: “Makarnacılar gidiyorlar; bunlar ne zaman eve varıp yemek yapacaklar? Hiç mi gocaları bir şey demiyor?” derim. Her çar örtünen; her şalvar giyen avrat değil!...

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Erken yatar, erken kalkarım. Sabah namazından sonra hiç yatmam. Oturmayı sevmem, devamlı kendime bir iş bulurum. Gelinlerim, çocuklarım, torunlarım devamlı gelirler. Cuma günleri Cuma toplantılarını kaçırmam. Gece kalkar, kaza, nafile ve teheccüt namazlarımı kılarım. Tesbihle zikir yaparım. Her gece, bölücü vatan hainlerine karşı mücadele veren askerimiz, polisimiz için dua ederim. Onlar için Allah’ın sıfatlarından olan “Yâ Hâfız” çekerim.

   ÖLÜMLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

  Hayat kapısından tek tek,/ Her giriş ecele doğru. / Toprakta sürünür bebek, / Her karışı ecele doğru… Doğduğumuz an, ölüme gitmek için yarışıyoruz. Bu yarışı kimisi kazanıyor; kimisi kaybediyor. Bir gün ben de gideceğim. Giden gelmiyor; ne ses var, ne soluk var. Bu yüzden iyi amel işleyelim. Gücümüz yetiyorsa mutlaka hacca gidelim. Arafat’ta yapılan dualar geçerlidir. Allah’tan af dileyelim. Allah, hacca geldim-gittim, dedirtmesin; üstünde durmak nasip etsin.